İstanbul Büyükşehir Belediyesine yönelik başlatılan yolsuzluk ve terör davası, Adalet Bakanlığına bir ara hakim olan hakim ve savcıların yürüttüğü 17-25 Aralık ve Ergenekon soruşturmalarını aklıma getirdi:
Zanlıların sabaha yakın evlerinden alınması,
Zanlılar daha ne ile suçlandığını bilmeden basının bir kesiminde iddiaların yayımlanması,
Tapelerin ortaya saçılması,
Zanlıların ifadelerinin basında yazılıp çizilmesi,
Gizli sanıktan bahsedilmesi gibi durumlar 17-25 Aralık ve Ergenekon sürecinde başta Zaman ve Taraf gazetelerinde çarşaf çarşaf yayımlandı. Bu gazeteler zanlıların hedef gösterdi. Arkasından yeni tutuklamalar geldi. Daha iddianame hazırlanmadan ve mahkeme safhası başlamadan kişiler suçlu ilan edildi.
Hem Ergenekon hem 17-25 Aralık sürecinde adaletimiz iyi bir sınav vermedi. Çünkü davanın gizliliğine riayet edilmedi. Kişiler itibar suikastına maruz bırakıldı. Halbuki iddianame hazırlandıktan sonra basının bir şey söylemeye hakkı vardı. Öncesinde gizliliğe riayet şart idi.
Son İstanbul operasyonunda da aynı durum söz konusu.
Diyelim ki 17-25 ve Ergenekon sürecinde Adalet Bakanlığına FETÖ'cü yargı hakimdi. Onlar bunu yaptılar.
Bildiğim kadarıyla FETÖ'cü yargı kalmadı. Çünkü o hakim ve savcılar görevden el çektirildi.
Şimdi sıfır km hakim ve savcılarımız var. Yani FETÖ'yle bağı olmayan bir adalet sistemimiz var.
Aynı ifade tutanakları da şimdi yayımlanmaya devam ettiğine göre yani gizliliğe riayet edilmediğine göre görünen o ki biz yargılamadaki usul, yol ve yordamı FETÖ'cü yargıdan öğrenmişiz. Onlardan öğrendiğimizi bugün biz uygulamaya koyuyoruz.
Burada ne alakası var demeyelim. İçeriden bilgi sızmazsa hiçbir ifade basında yer almaz. Belli ki içeriden bilgi sızdırılıyor.
Yakışıyor mu bu bize? Ne ara biz FETÖ'cü yargıyı kendimize örnek alır olduk? Ne ara nefret ettiğimiz bu FETÖ'cü hakim ve savcıları öğretmenimiz kabul ettik?
Unutmayalım ki o kadar vaveylanın ardından Ergenekon diye bir örgüt yok kararı verdi mahkeme. Kumpasa getirilmişiz dendi.
17-25 Aralık yolsuzluk davasından bildiğim kadarıyla ceza alan olmadı. Suçlanan dört bakan Yüce Divan’a gönderilmedi.
Hem Ergenekon hem de 17-25 davası kapandı gitti. Ceza alanlar, yeniden yargılanarak temize çıktı.
Bence bu iki dava bize, yargımıza örnek olmalıydı. Çünkü o zamanki yargı bu konuda iyi sınav vermedi.
Yolsuzluk varsa gizliliğe riayet edilerek yürütülmeli. Aksi karar verilmediği müddetçe Zanlılar suçlu ilan edilip itibar suikastına maruz bırakılmamalı.
Adaleti verdiği karar ucu nereye, kime dayanırsa dayansın hepimizi tatmin etmeli, karara herkes saygı duymalı, kestiği parmak kimseyi acıtmamalı. Bu davanın siyasi bir dava olduğu algısına kamuoyu kapılmamalı. Herkes yargıya güvenmeli. Başka da bir yolumuz yok.
Vatandaş olarak da kutuplaşmaya ne kadar teşneyiz. Bir taraf yolsuzluk var derken diğer kesim bu bir siyasi dava diyor. Adaletin görevi, kamuoyunda oluşan bu algıyı yok etmek olmalı. “Bizim siyasi yargılamamız yoktur” demeli. Bağımsızlığına halel getirmemeli.
Ne olur tuzu kokutmayalım. Çünkü tuz kokarsa yandık demektir.
Yine de tüm eksikliğimize rağmen Yüce Türk adaletine güvenmek istiyorum.
Merhabalar Sayın Ramazan Hocam.
YanıtlaSilHer şeyi bir bişr ne güzel anlatmışsınız. kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim. Ergenekon ve Balyoz davaları ile Şanlı Kahraman Türk Ordusu ne hale getirildi? Bu soruşturmanın içinde haksızlığı gururuna yediremeyip intihar edenler bile olmadı mı?
Şimdi İstanbul için yapılan şeylerin o kumpaslardan bir farkı var mı Allah aşkına. Aynı amaçla iktidarın karşısındaki muhalefetin her şeyini bitirmek istiyorlar. Ama bu arada tuzu kokutacaklar. Eğer o tuz kokarsa, vay bu ülkenin haline!.. İşte o zaman küresel kraliyetçiler takımı ülkemize üşüşecekler.
Selam ve saygılarımla.
Yapanın yanına kar kaldığı müddetçe, gücü ele geçirenlerin bu tür şeyleri yaptığı ve yapmakta olduğu muhakkak. Arkasında milyonları görünce had bildirme yoluna gidiliyor. Nasılsa hesap soran da yok. Tuz kokalı bu ülkede çok oldu maalesef.
YanıtlaSil