Ana içeriğe atla

Nihayet Bana İş Çıktı (1)

Bugünlerde pek bir işim yok. Hoş, hiçbir zaman dopdolu geçen bir hayatım ve işim olmadı. Hep bir işim olsun arayışı içinde geçirdim ömrümü desem yeridir.
Nihayet bir iş çıktı. Şahit olduğum bir kavga adliyelik olmuş. Taraflardan biri de beni şahit olarak yazdırmış. Sağ olsun, var olsun.
Mahkemenin tebligatını görünce haliyle bir sevindim bir sevindim. Çünkü nihayet bir iş çıkmış, beklediğime değmişti.
Ne de olsa şahit olarak ilk defa hakim karşısına çıkacaktım. Hakim, savcı, avukat, adliye katibini görecektim. Adalet dağıtan mekanizmanın işleyişini görecektim.
Dört gözle mahkeme gününü iple çekmeye başladım. Derken efendim, tebligatın altındaki ihtar başlığıyla yazılan yazı dikkatimi çekti. Daha mahkemeye gitmeden ihtarı yiyince haliyle üzüldüm. Çünkü ihtar aba altında sopa
gösteriyordu: Belli gün ve saatte duruşma yerinde hazır olmadığınız ve mazerette bildirmediğiniz takdirde CMK 44 maddesi gereğince zorla getirileceğiniz ayrıca gelmediğinizden dolayı sebep olduğunuz mahkeme masraflarının kamu alacaklarının tahsili usulüne göre tarafınıza ödettirileceği ihtar olunur". Bu uyarının yazım ve imla yanlışlarını bir tarafa bırakıyorum. Belli ki bu ihtarı yazan kimsenin virgülle arası pek yok. Daha doğrusu hiç yok.
İhtarı yiyince üzüldüğümü ifade etmek isterim. Çünkü ne zamandır işsizlikten sıkılmış biri iken, hazır bir iş çıkmışken, koşa koşa gideceğim bir iş olduğu halde böyle bir ihtar inanın zoruna gitti.
Neymiş de gitmezsem, zorla götürülecekmişim ve mahkeme masraflarını ödeyecekmişim. Olacak şey değil. Gören de kavgayı yapan sanki benim. Hakareti yapan sanki benim. Yaralayan sanki benim. Tehdit eden sanki benim. Mahkemeyi işgal eden de sanki benim.
Halbuki kavgayı yapan başkası, tehdit ve hakaret eden başkası, yaralayan da başkası. Daha mahkemeye gitmeden ihtar da bana. Tek suçum tüm bu ortama şahitlik yapmak. Gel de kaderim kaderim deme.
Bunu böyle diyecekleri yerde, "Adaletin doğru tesisi ve tarafların mağdur olmaması bakımından şahitliğinize ihtiyaç duyulmuştur. Gelmediğiniz takdirde yanlış karar verilme ihtimalinden dolayı vicdan azabı çekmemeniz için belirtilen gün ve saatte mahkeme salonuna gelmenizi rica ediyoruz", dense daha iyi ve daha şık olmaz mıydı. Öyle ya rica gibi şık bir kelimemiz varken ihtar neyimize. Ayrıca üstün ricası emirdir zaten.
Yoktan yediğim bu ihtar moralimi bozdu, canım sıkıldı. Acaba gitmesem mi bile diyemedim. Çünkü işin ucunda şahitliğe gitmediğim takdirde iki polis nezaretinde evimden elime kelepçe takılıp götürülmek de var.
Komşular elimde kelepçe ile evden götürülüşümü görünce, tüh sana, yine ne yaptı memur bey, belliydi bunun böyle yapacağı diyecekler. Sanki daha önce bir şey yapmışım gibi.
Şahitliğe gelmedi teyze dediklerinde, demek yurttaşlık görevini yapmaktan kaçındı ha tüh sana tüh sana! Ne biçim vatandaşsın derlerse, bir daha komşuların yüzüne nasıl bakacaktım? Bir de polisler evimi gündüz gözüyle değil de sabah 06.00 sularında kuşatırsa, site sakinleri, sitemizde bir terörist mi besliyormuşuz da diyebilir.
Böyle bir durumda bu sitede kalma durumum da olmazdı. Mecburen evi satılığa çıkarıp mahalleyi terk etmem gerekecekti. Bir şahitlik yoktan başıma iş açacaktı.
Bereket, bunların hiçbirine ihtiyaç kalmadan, komşuların haberi olmadan, eve polis gelmeden belirtilen gün ve saatte şahitliğe gitmek için evden çıktım.
Yaptığım şahitliğe ve mahkeme ortamına da bir başka yazımda değinmek isterim.

Yorumlar

  1. Merhabalar Ramazan Hocam.
    Kolay gelsin. "İşin yoksa şahit ol, paran çoksa kefil ol" Olayın muhatabı, size danışmadan, size haber vermeden, sizi şahit yazdırmış. İnsan nezaketen bir haber verir. "Böyle böyle seni şahit yazdırdım, celp gelirse şaşırma" derler en azından.
    Tekrar yazıyorum, kolay gelsin.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  2. Sağ olasın, aynen dediğimiz gibi oldu. Ne diyelim, canı sağ olsun.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda...

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam ...

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim de...