Tarım ve Orman Bakanlığı gıdada taklit ve tağşiş yapan firmaları 2012 yılından beri belirli periyotlarla İnternet üzerinden kamuoyuna duyurmaktaydı.
2 Ekimden itibaren ise gıdada hile yapan firmaları günlük yayımlamaya başladı.
Değerlendirmeye geçmeden önce taklit ve tağşişin ne olduğunu bir hatırlayalım.
Taklidin ne olduğunu hepimiz biliriz ve gündelik hayatta kullanırız. Tağşişin ise gündelik hayatta kullanıldığına pek şahit olmadım. Bu kelimeyi zaman zaman Tarım ve Orman Bakanlığı gıdada hile yapan işletme ve firmaları yayımlayınca duymaya başladık.
Taklit, "Gıda maddesinin ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin şekil, bileşim ve nitelikleri itibariyle kendisinde olmayan özelliklere sahip gibi gösterilmesi"; tağşiş, "Gıda maddelerinin mevzuata veya izin verilen özelliklerine aykırı olarak üretilmesi hali" demektir.
Bakanlık 2 Ekimden itibaren hile yapan firmaları, markalarıyla, uygunsuzluğun gerekçesini de yazmak suretiyle yayımladığına göre anlaşılan o ki Bakanlı, üretilen ürünlerdeki hilelerin önüne geçemiyor. Firmalar yine hile yapmaya devam ediyor.
Hileli mal üretmenin cezası yok mu ki firmalar hile yapmaya devam ediyor ya da verilen cezalar caydırıcı mı değil.
Gıdada hile yapanlara ne tür ceza var diye Tarım ve Orman Bakanlığının sayfasına baktım. 5996 sayılı Kanunda 2020 yılında yapılan değişiklikle hileli mal üretenlere, bu ürünleri piyasaya arz eden işletmecilere ve bu ürünleri perakende satanlara verilen cezalar ağırlaştırılmış. Bu suçu işleyenlere hapis ve adli para cezası, gıda sektörü faaliyetinden men ve 2024 güncel rakamlarıyla 26 bin ila 10,5 milyon para cezası öngörülmüş.
Sizi bilmem ama bana bu cezalar ağır geldi. Cezalar bu derece ağır olmasına rağmen hala hileli mal üretiliyorsa belli ki firmalar için bu cezalar yeterli değil.
İşin ucunda hapis, para cezası ve gıda sektöründen men olmasına rağmen hileli mal üretiminin devam etmesini anlayamıyorum.
Beni düşündüren, acaba cezalar bu Kanunda olduğu gibi tam uygulanmıyor mu? Mesela hapis cezası kaç yıl? Öyle zannediyorum, verilen ceza beş yılın altında. Firma yetkilisi ceza alsa bile ceza erteleniyor ya da adli kontrol şartı ile salıveriliyor. Bu da cezanın caydırıcı olmasını engelliyor. Para cezası da belki en alt limitten veriliyorsa demek ki firma için 26 bin lira çok bir para değil. Herhalde bu cezanın en caydırıcı olması gerekeni gıda sektöründen men olması gerekir. Çünkü bu ceza işletmenin kapatılması demektir.
Cezası bu kadar ağır olmasına rağmen hileli malın önüne devlet geçemiyor ki çareyi hileli mal üretenleri kamuoyuna duyurmada buluyor. Ey milletim, ben bunlarla başa çıkamadım. Bunları size şikayet ediyorum. Gereğini yapın. Yani bu firma ve üründen alışveriş yapmayın” diyor.
İlgili Bakanlık veya etkili ve yetkili kişiler kusura bakmasın ama firmaların bu şekil kamuoyuna duyurulması devletin acziyetini ve çaresizliğini gösteriyor bana göre. Unutmayalım ki acziyet ile devlet bir arada bulunmaz. Çünkü devlet demek güç demektir. Vatandaşın sağlığını hiçe sayan suçlu vatandaş ve firma devletin nefesini her daim ensesinde hissetmelidir. Demek ki devlet, devletin soğuk yüzünü tam göstermiyor. Cezaları aşama aşama veriyor. Firmalar o zamana kadar parsayı topluyor. Belki de korunuyor. Gazetelerin yazdığına göre isminin kamuoyuna duyurulmasını mahkeme kararıyla durdurma kararı tamamen firmayı korumaya yönelik. Firmayı koruyalım. Vatandaş ne yaparsa yapsın.
Merak ettiğim, Tarım ve Orman Bakanlığı, ürünlerde taklit ve tağşiş yapanlara bu güne kadar ne kadar para cezası verdi? Bu firmaların kaçını bugüne kadar gıda sektöründen men etti? Men ettiği işletmelerden kaçı başkasının üzerinden gıda üretimine devam ediyor? Bakanlık bir de firma firma kim ne kadar ne cezası aldı, bunları da açıklarsa kamuoyu bilgilenmiş olur.
*11.10.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Merhabalar.
YanıtlaSilDevlet dişini geçiremediği ve yararlanamadığı firmaları kara listeye alıyor. "Köfteci Yusuf" yıllardır kendine ait domuz çiftliğinde neden domuz üretiyor dersiniz? Avrupaya domuz eti ihraç etmek için mi? Devlet bu işi yeni mi öğrendi sanıyorsunuz? Devlet, her birimizin ne haltlar karıştırdığını çok iyi biliyor. "Her şeyin bir zamanı var felsefesi ve aklıyla" hareket ediyor.
İyi ki bu zamana kadar dışarıdan hiçbir şey yiyip içmedim diyemiyeceğim. Çünkü, bundan iki ya da üç yıl önce Kırşehir'de Köfteci Yusuf şubesinde köfte yemiştik. Domuz eti de ettir. Sadece inancımıza göre yemek yasaktır. Müslüman olmayan tüm insanlar bu domuz etini tüketiyorlar, bu zamana kadar domuz etinin zararlı olduğuna dair hiçbir beyan, bildiri görmedim ve okumadım. Söz konusu domuz etinden bahsederken, sakın bu hayvanın etini mübah gördüğüm anlamı çıkmasın. İnancıma göre asla bilerek yemek istemem.
Selam ve saygılarımla.
Merhabalar, Köfteci Yusuf'un domuz çiftliği olduğunu bilmiyorum. Bugüne kadar herhangi bir şubesine gidip köftesini de yemiş değilim. İlk defa adını Sedat Peker'den duymuştum. Konya'da yok sanıyordum. Varmış. Bugüne kadar domuz etini yemedim diye biliyorum. Ama bu ülkede gıdada deneyim ve bir politika yok. Tağşiş vasıtasıyla yemiş olabilirim. Keşke domuza gösterdiğimiz hassasiyeti diğer alanlarda da göstermiş olsak diyorum. Dikkatimi çeken katılan domuz oranı çok düşük. Bu da beni düşündürüyor. Açıkçası taklit ve tağşiş listesi yayımlamaya devletin acziyeti olarak görüyorum.
Sil