Ana içeriğe atla

İsraf ve Keriz

Yan taraftaki görüntüyü bugünlerde paylaşan paylaşana. İlkokul mezunundan, fakülte mezununa varıncaya kadar her yaştan insanımız bunu paylaşıyor. Yeter ki bu işi yapan ekmeklerine yağ sürsün. Kendilerine malzeme versin. 

Paylaşımlarıyla, "Siz bu adamı seçtiniz. İşte bu da gününü gün ediyor" ve sizin paranızı çatır çatır yiyor demeye getiriyorlar. 

Baştan söyleyeyim, işim siyaset yapmak falan değil. Siyasetle zaten işim olmaz. Sosyal olaylardan insanımıza dair söz, eylem ve paylaşımları gözlemleyip değerlendiriyorum.

Bu açıklamanın ardından paylaşımı değerlendirmeye geçeyim. 

Paylaşım doğru mu, değil mi, abartı var mı bilmiyorum. Çünkü gündemi takip etmiyorum. Bir an için doğru kabul edelim. 

Paylaşım, bir israfı öne çıkarıyor. Bu yönüyle haklı bir eleştiri söz konusu. Vatandaş olarak israfa karşı çıkılması kadar doğal bir şey olamaz. Yalnız israfa karşı çıkarken israfı yapanın bir kısmını görüp bir kısmını görmemek olmaz. Kim yaparsa yapsın. Olmadı demek lazım. İtibar ve tasarruf denmez. Çünkü israf israftır. Ali yapsa da israf, Veli yapsa da israftır. Hele harcanan kamu malı ise yetim malıyla eşdeğer görmek lazım. Vatandaş, kim yaparsa yapsın, gök kubbeyi inletmeli.

Sanırım, bu masrafı sponsorlar çekiyormuş. Külahıma anlatsınlar bunu. Masrafı sponsorun çekmesi demek gaz gelecek yerden tavuk esirgenmez demek. O yüzden sponsor demek kamu malı demektir. Sponsorun bir de reklam yapması ve caka satması da sponsorun lehine bir durum. 

Paylaşımda oteli anlarım. Otelde yeme, içme, yatma vs. dahildir. Rakı, şarabın öne çıkarılması garip. Bu paylaşımı yapanlar, gidip gördüler mi ki rakı ve şaraptan bahsediyorlar. Belki istavrit de vardır menüde. Belli ki bu paylaşım algı oluşturmaya yönelik olsa gerek. Haber izlemiyorum. Rakılı, şaraplı görüntü verdilerse paylaşıma eyvallah derim ve haklılar. 

Şu var ki 16 günlük değil, beş yıllık da olsa böyle bir harcama yapmam. Buna bütçem el vermez. Bütçem el verse de böylesi lüks yerlerde kalmam. Hele ki bu para kamunun parası ise zaten işim olmaz. Birileri sponsor olmaya kalkarsa hadi oradan derim.

Anladığım kadarıyla Olimpiyat için belediye başkanları çoluk çocuk orada imiş. Başkanlar bu masrafı ceplerinden karşılıyorsa buna da israf derim ama kendi paralarıdır derim.

Anlaşılan o ki hangi parti ve düşünceden olursa olsun partiler israfta yarışıyor. Bunu yaparken de milleti tınmıyorlar. Hangisi hangisinin hocası dersek, öyle zannediyorum, birbirlerinin hocası olurlar. Ellerine su dökemeyiz.

Paylaşıma dönersem tekrar. Otel masrafının 5 milyon avro olduğunu yazan kimse dolar ve avroya o kadar aşina ki birden TL'ye çevirmiş.

Paylaşımın en garip cümlesi de "keriz parası da yenir ha!" denmesi. Burada keriz kim? Sanırım İstanbullulara deniyor. Koca bir şehrin insanına keriz denmesi çok ayıptır. Ayrıca niye sadece İstanbullu keriz oluyor? Merkezi bütçeden belediyelere para aktarılıyor. Yani tüm Türkiye insanının vergisinden para İstanbul'a da gidiyor. Bu durumda keriz Türkiye insanı olmuş olur ki buna kimsenin hakkı yoktur.

Bu arada "keriz parasıda" derken buradaki "da" ayrı yazılır. Bir diğer yanlış "Ekremin" derken Ekrem özel isim. Kesme işaretiyle ayrılır. Diyelim ki bunu yazan bu iki kuralı bilmiyor ya da gözünden kaçtı. O kadar üniversite mezunu aynı paylaşımı yaparken bu "da"yı ayırmayı ve kesme işareti ile Ekrem'i ayırmayı düşünemedi mi? Yoksa bunlar da mı bu "da" nın ayrı yazıldığını ve özel ismin kesme işaretiyle ayrılacağını bilmiyor? Aynı yanlışı binlerce kişi paylaşınca yanlışa göz aşina oluyor. Lütfen Türkçeyi katletmeyelim. 

Paylaşımda bir başka ayıp "Ekremin 16 günlük" derken Ekrem Bey'den okul veya mahalle arkadaşı veya akranı gibi bahsediyor. Bu üslup da hoş değil. Ekrem denilen kişi bir belediye başkanı. Sevelim veya sevmeyelim, överken veya eleştirirken saygıyı elden bırakmamak lazım. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde