Ana içeriğe atla

Nasıl Kötü Polis Oldum? (1)

Bir ara teşehhüt miktarı kadar ilçede çalıştım. Müdür değildim ama şubesi olarak görev yaptım.

Devir Covit-19 devriydi. Uzaktan öğretim yapıyordu öğretmenler.

Zamanın MEB Bakanı, 1 Şubatta köy okullarını yüz yüze eğitime açacağım dedi. Şehirdeki öğretmenler uzaktan, evinde yapacaktı bu işi. Köydekiler ise görev mahalline gidip okulu açacaktı. Şehirdeki, belki tatil bölgesinden, oturduğu yerden dersine girip ücretini alacaktı. Köydeki de herkes tatil yaparken okulunu açacak, öğrencilerini toplayacak ve dersini verecekti. Karşılığında da ücretini alacaktı.

Olmaz, olamaz dense de Bakan dediğini yaptı, köy okullarını 1 Şubatta açtı.

Uzaktan öğretimde derse girme zorunluluğu yoktu. Sınıfta kalma da yoktu. Yüz yüze eğitimde ise veli çocuğunu okula göndermek durumunda değildi. İsteğe bağlıydı. Ben çocuğumu göndermek istemiyorum dilekçesi yeterliydi. Ama köy öğretmeninin görev yerinde olması zorunluydu. 

Köy öğretmenleri 1 Şubatta görev yerlerinde oldu. Her şey tamam ve tıkırında derken, okulunda olması gereken bir müdür yetkili öğretmenin üç gün rapor aldığı telefonu geldi. 

Rapor almakla da kalmamış, öğrencilerin hiçbiri okula gelmek istemiyor. Tüm velilerin dilekçeleri var telefonu açmış. İyi de rapor İstanbul'dan alınmış. Öğretmenin görev yeri İç Anadolu'da. Bu öğretmen ne ara hasta hasta İstanbul'dan geldi de velilerden dilekçe aldı dedik. Acaba bu öğretmende bizim bilmediğimiz bir tayyi zaman, tayyi mekan hali mi vardı? 

Tanımıyorum öğretmeni. Çünkü bu göreve geleli daha 15 gün olmuş. Ne köyleri bilirim ne de öğretmenlerini. 

Köy okullarının yüz yüze eğitime açıldığının ilk akşamı, hava muhalefetinden dolayı ilçe hıfzıssıhha kurulu kararıyla ilçede okullarda yüz yüze eğitime iki gün ara verildi. 

İstanbul'dan rapor alan öğretmen diğer şube müdürünü arayarak "Okullar nasılsa tatil oldu. Kendime ek ders yazabilir miyim" demiş. Olmaz demiş. Öğretmen bilgi amaçlı mı sordu yoksa ek ders hesabı mı yaptı bilmiyorum. (Ek ders hesabı yapmadığını söyledi sonra konuştuğumda)

Okulun ilk günü rapor, veli dilekçeleri ve ek ders yazma muhabbeti bir araya gelince, bu öğretmen keyfi rapor almış olmalı. Güya Bakan'a tepki gösteriyor. Bu yaptığıyla bir soruşturmayı hak ediyor. Mebbis kaydına göre 8 yıllık bir öğretmen. Acemi olmaya acemi değil. Yine de rapor dönüşü kendisiyle bir konuşmak lazım dedim. 

Ağzımdan soruşturma nereden çıktıysa, milli eğitim müdürü soruşturma açıyoruz dedi. Hocam, dur, neyin ne olduğunu bir anlayalım. Belki vardır bir derdi. Konuşarak çözeriz bu konuyu dedim ise de tüm ısrarlarıma rağmen Milli Eğitim Müdürünü soruşturma açmaktan vazgeçiremedim. Sen konuşacaksan yine konuş. Ben soruşturma açıp bu öğretmene ceza vereceğim dedi. 

İnceleme ve soruşturma için muhakkik belirlendi, kaymakam onayı ile öğretmene inceleme başlatıldı. (Devam edecek) 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde