Cemaat kametle
birlikte ayağa kalkmış, en ön saf olmak üzere yan yana safa geçerek arada
boşluk olmayacak şekilde safa ip gibi dizilmiş.
İp gibi dizilmemek
mümkün değil. Çünkü halılara öyle desen verilmiş ki istese de cemaat yamuk
duramaz safa.
Cemaat beklemeye
koyuluyor ayakta. Bir taraftan da niyetini yapmış içinden. İmamın tekbiriyle
birlikte ellerini kulaklarına götürecek.
Cemaat bekliyor,
imam da. İstiyorlar ki müezzin kameti bitirsin ve tekbirle birlikte tüm eller
havaya kalksın.
Kametin ardından
imam başını geriye çevirdi. Önce sağa, sonra sola baktı. Saf tam istenildiği
gibiydi.
Bu durumda ne
yapılması lazım? İmam tekbir alacak, tekbirle birlikte tüm eller kulağa doğru
kalkacak. Çünkü her şey tamam.
Tekbir beklerken,
imamın, safları sık ve düzgün tutunuz uyarısıyla cemaat bir sağına bir soluna
bakıyor acaba yamukluk bende mi diye. Bu, okula okul kıyafetiyle gelen öğrenciye,
“Okula, okul kıyafetiyle geleceksin” demek gibi bir şey.
Ardından tekbir
alınıyor ve namaza başlanıyor.
Birbirinin tıpatıp
aynısı olan bu durumu aşağı yukarı her camide görürüm. Saflar sık ve düzgün
iken üstelik gözüyle düzgün olduğunu gördüğü halde imamlarımız niçin hala
safları sık ve düzgün tutunuz der?
Bir diğer husus,
çoğu zaman yine camide cep telefonlarınızı kapatınız uyarısı gelir. Cep
telefonunu sessize almada çoğu insanımız duyarlı. Çok az sayıda sessize almayan
var. Ne kadar uyarılsa da bunlara ne cep telefonlarını kapattırabilirsin ne de
sessize aldırabilirsin.
Telefonu sessizde
olsa da olmasa da namaz esnasında pek telefon çalmıyor. Buna rağmen
imamlarımızın çoğu bu uyarıyı yine yapıyor. Hatta bir imam tanıdım ki bir buçuk
yıl ardında cuma kıldım. Bu zaman zarfında bir Allah'ın kulunun telefonu
çalmamasına rağmen her hutbe bitiminde " Kardeşler, ne olur
telefonlarınızı kapatınız. Bir yarım saat telefonunuz kapalı kalsa
ölmezsiniz" uyarısını hiç es geçmedi. Bu kadar uyarıya rağmen bir Allah'ın
kulunun telefonu çalsa hiç gam yemeyeceğim ve imama hak vereceğim.
Bir diğer husus, “muhtelif
cami ve Kur’an kursu inşaatlarına yardım”dan boşta kalan cumalar için “Müftülüğümüze
bağlı Kur’an kurslarında okuyan çocukların ihtiyacı için yardım” talebinin yinelenmesi.
Belli ki Kur’an
kurslarına okumaya gelen çocuklardan masrafları karşılayacak bir ücret talep
edilmiyor. Halbuki bir kursa ya da camiye okumak için gelen çocuğun velisinden
ihtiyaçları karşılayacak bir ücret talep edilebilir.
Ücreti
karşılayamayacak çocuğun masrafı Diyanet Vakfından karşılanabilir.
Devlet nasıl ki
diğer kurumlara kaynak aktarıyorsa, buralar da devletin kurumu olduğuna göre
devlet buralara da ödenek ayırabilir.
Kur’an Kursları için
ayrı bir kalem yoksa pekala Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinden buralara
kaynak aktarılabilir.
Daha olmadı, çoğu
kurslar cami bünyesinde eğitim ve öğretim yaptığı için cami lojmanlarının
gelirleri bu kursların masraflarına harcanabilir.
Bunların hiçbiri
yapılmadığını göre öyle anlaşılıyor ki kursların masrafları da cami cemaatinden
karşılama yoluna gidiliyor. Halbuki az veya ücret alınsa devamsızlık problemi
olmaz. Buralara çocuğunu gönderen veli eğitim ve öğretime daha ciddiyetle
yaklaşır. Öyle görünüyor ki kurslardan ücret alınmaması da Milli Eğitim
Bakanlığının, okullarda açtığı destekleme ve yetiştirme kurslarından para
almamasına benziyor. Veli ve öğrenciden para çıkmayınca bu DYK’lerden ne kadar
verim alındığı da herkesin malumu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder