Ana içeriğe atla

Namaz Üzerinden Firmalara İtibar Suikastı mı Yapılıyor?

Uzun yol seferleri hem şoför hem yolcular için zorluktur, meşakkattir. Aynı zamanda gidilecek yere kazasız, belasız ve başa herhangi bir sıkıntı gelmeden zamanında ulaşmak ve zamanla yarışmaktır. Varılacak yere ne önce ne de sonra varmak değil, zamanında ulaşmaktır. 

Yolcular her zaman aynı uzun yolu tepmez ama şoförler aynı yolların sürekli müdavimidir.

Yol uzun olduğu için sürekli oturulduğundan, ayaklar karıncalanmaya başlar. Yolcu yeri geldiği zaman ayağa kalkar, sağa-sola döner, ayaklarını oynatır, oturak müsait ise ayağını uzatır, gerekirse bacak bacak üstüne atar. Uykusu gelince yatak kadar rahat olmasa da vurur kafayı, derin bir uyku çeker. Yolu uykuya tutturduğundan yolun ne zaman bittiğini bile bilemez.

Aynı uzun yolu şoför de çeker. Üstelik arkasındaki 45 yolcunun da sorumluluğu var. Ayağı karıncalansa da beli ağrısa da şoför oturuşunu değiştiremez. Uzun ince yolu gittikçe uykusu gelse de gözlerini yumamaz. İstediği yerde istediği kadar durup soluklanamaz. Çünkü firması tarafından ne zaman, nerede, ne kadar mola vereceği ve hangi otogara ne zaman gireceği de bellidir. O yüzden yolcunun emniyeti kadar dakik olma gibi sorumluluğu var şoförün. Belki de zamanında giremediği otogardan yediği cezayı da kendisi ödeyecektir.

Şoför ve muavin zaman zaman yolcuların istek, dert ve sıkıntılarına da muhatap olurlar. Yavaş gitmesine, hızlı sürmesine karışan yolcu çıkar. Hiç olmadık yerde mola isteyen yolcular da çıkar.

Burada uzun yolu ve sıkıntılarını anlatacak değilim. Zaman zaman şoför ve bazı yolcular arasında ortaya çıkan bir meseleye değineceğim. Bu da namaz molası. Karşılıklı anlayış içerisinde çözülmesi gereken bu konu, zaman zaman sosyal medyaya düşüyor. Bir şoförün yaptığı fevri bir hareket tüm firmaya mal edilerek bazı paylaşımcılar tarafından firmalar hedef gösteriliyor. Bir ara da işçilerine cuma molası vermeyen bir halı firması hedef gösterilmişti. İşin iç yüzünü bilmiyoruz. Çünkü iki tarafı da dinleme imkanımız yok. Bir paylaşımcının yönlendirmesiyle firmayı asıp kesiyoruz. Adeta firmayı batırmaya ant içiyor ve itibar suikastı yapıyoruz.

Meseleyi fazla uzatmadan uzun yol seyahatlerinde zaman zaman ortaya çıkan namaz gerilimine geleyim. En son güncel namaz olayı İzmir-Eskişehir arası seyahat eden bir firmaya ait. Sosyal medyada paylaşılan kısa videoya göre molada namaza gittikleri için şoför tarafından otobüsten indirilen bir yolcunun videosu paylaşılıyor. Firmanın ve şoförün herhangi bir beyanı var mı diye sanal alemde arama yaptım. Firmanın Web sitesine baktım. Herhangi bir açıklamaya rastlamadım. Öncesinde ne oldu bilmiyorum ama molada namaz kıldığı veya namaza gittiği için hiçbir şoförün yolcuyu otobüsten indireceğine asla ihtimal vermiyorum. Belli ki videodan önce namaza giden yolcunun, diğer yolcuları beklettiği için bir gerilim yaşanmış. Sonrasında kızgınlıkla söylenen sözler videoya alınmış. Garibime giden, bu hengamede çözüme katkı olmayacağı biline biline bu tartışmanın videoya alınması. Belli ki birileri firmaya itibar suikastı yapmaya karar vermiş olmalı ki o tartışma esnasında videoya alma aklına gelmiş. 

Geçmişte değişik firmalarla o kadar yolculuk yaptım. Her yolculukta namazlarımı kıldım. Yolculuk esnasında hiç namaz gerilimi yaşamadım. Mola yerine kadar namaz özellikle sabah namazı vakti geçecekse şoförden talepte bulunduğumuzda mola yeri olmayan bir petrol istasyonunda veya bir cami önünde duran şoförlere şahit oldum. 20 veya 30 dakika yeme, içme ve ihtiyaç molası verildiği zaman öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı birlikte eda ettim. Yani cem yaptım. Her vakit için ayrı ayrı talepte bulunmadım. Bazen ikindiyi öğle vaktinde bazen öğleyi ikindi vaktinde bazen akşamı yatsı bazen de yatsıyı akşam vaktinde birleştirdim.

Kaç dakika mola verilmişse ihtiyaçlarımı ona göre ayarladım. Bugüne kadar da kimseyi hiç bekletmedim. Eğer bir molada yeme ve içmeye vakit ayırınca namaza vakit kalmazsa önceliğim namaz olmuştur. Gerekirse yiyip içmedim.

İzmir-Eskişehir seferi esnasında mola yerindeki namaz gerilimine gelirsek, paylaşımlarda gerilimi tırmandıran detaya yer verilmemiş. Detaya yer verilmediği için ancak yorum yapabiliriz. Belli ki namaza giden yolcular mola süresine riayet etmemiş. Yemişler, içmişler, vakit dolduktan sonra namaza gitmişler. Yolcular beklesin demişler. Bunları bekleyen şoför de menziline yetişmek için dokuz doğurmuş.

Bizim bazı yolcuların hesaba katmadığı bir şey var. Yolculuklarda namaz molası diye bir mola çeşidi yok. Adı moladır. Bu molanın içine yiyip, içme, tuvalet, alışveriş ve namaz girer. Yolculara düşen bu ihtiyaçlarını mola süresine göre ayarlamaktır. Hepsini yerine getirmeye vakit yetmezse ya anadan ya yardan vazgeçecekler. Yeme içmeden vakit kalmazsa abdestini alıp gerekirse oturağında namazını eda edecektir. Gerekirse sabah namazı dışındaki namazları usulüne uygun cem yapacaktır. Ben namazımı sünnetleriyle birlikte ağır ağır ve muntazam kılacağım diyen olursa o zaman bu kişiler özel otosuyla yolculuk yapacak, istediği yerde namaz molası verip gerekirse kaza namazı ve nafile namaz da kılabilir. Bu durumda bunlara kim, ne diyebilir? Unutmayalım ki yolcuyu bekletmek, molayı uzatmak vebaldir, kul hakkıdır. Canımızı emanet ettiğimiz şoförü germemek gibi bir görevimiz var. Çünkü şoförün gerilmesi demek kazaya davetiye çıkarmak demektir. Buna da hakkımız yoktur.

Ne olur kılacağımız namazı memleket meselesi haline getirmeyelim. Kişiye ve şoföre özel problemleri namaz üzerinden firmalara itibar suikastı yapmayalım. 

Yorumlar

  1. Teşekkürler Ramazan Müdürüm

    YanıtlaSil
  2. Eyvallah Abi...doğru söze ne denir ...Allah razı Olsun

    YanıtlaSil
  3. Merhabalar.
    Toplu yolculuğun dışında, bazı toplantılarda ya da bir araya gelmelerde de namaz sorunu yaşanıyor. Yazınızı okudum, çok doğru ve güzel yazmışsınız. Kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim.

    Namaz, kul ile onun yaratıcısı olan Allah arasındaki bir ibadet olduğu için, söz konusu namaz ibadetinin yerine getirilmesiyle ilgili kişinin kendisinin dışındaki hiç kimseye bir yük ve töhmet yüklenemez! Aksi halde, yerine getirilmeye çalışılan ibadet, ibadet olmaktan çıkar ve kul hakkına girer.

    Hocam konunun esası namaz olduğu için size bir sorum olacak. Sanırsam Kur'an-ı Kerim içindeki sürenin birinde ayetlerle izah ediliyor: Düşmana karşı savaş halinde iken, cephenin en öndeki savaşçılar ile bir arkasındaki savaşçılar arasında ileri geri yaparak nöbetleşe namaz kılındığından bahsediliyor gibi hatırlıyorum. Gerçekten buradaki anlatılan hadise nedir?
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. As Recep Bey, Nisa 101.ayet seferde kafirlerin gitmeye düşürmesinden endişe ederseniz namazı kısaltmanızda bir sakınca yoktur buyurulur. 102.ayette ise namazın nasıl kısaltılacağını açıklar. Bu iki ayet savaş anında veya savaş hali ihtimaline karşın bir grup nöbet tutarken bir grup birinci rekatı kılsın. Sonra bu grup nöbete geçsin, diğer nöbetteki grup ikinci rekatı kılsın demektedir. Toplamı iki rekattir. Kısaca kafir ve düşmanların savaş, pusu, saldırma ihtimaline karşın tedbirini alınması aynı zamanda namaza devam edilmesi durumu izah edilmektedir. 101.ayette namazı kısaltmanızda sakınca yoktur dermanı daha sonra yolculuk namazlarına kıyas yapılmıştır. Bu ayette hareketle 90 kmlik bir yolculuğa çıkan dört rekatli namazları iki kılar. Haberi mezhebine göre iki kılmak zorunludur. Diğer üç mezhebe göre kişi ister iki ister dört kılar. Kişinin tercihine bırakılmıştır. Dört rekatli farz namazlar Mekke döneminde iki rekat iken Medine döneminde dört rekata çıkarılmıştır. Kanaatime göre bugün 90 kmlik mesafe günümüz ulaşım araçlarıyla yolculuk sayılmaz ve namazı kısaltmaya gerek yok.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde