Ana içeriğe atla

Kur'an Kurslarını Niçin Camilerle Birleştirmiyoruz?

İstanbul'dan sonra en fazla caminin Konya'da olduğu istatistiklerde yer alıyor. İstatistikleri bilmesek bile bir mahallede birbirine yakın camilerden, Konya'da cami bolluğu anlaşılır. Evinden çıkan biri adımla dört bir tarafa gitse aynı mesafede dört cami ile karşılaşması mümkün. Bu camilerin çoğu da büyük cami statüsünde. Minaresi, kubbesi ve genişliği dışarıdan bakışta belli oluyor. Yapılışta hiç masraftan kaçınılmamış. 

Caminin büyüklüğüyle orantılı olacak şekilde cemaati de çok olsa bu kadar büyük camiye ihtiyaç var. Helali hoş olsun, iyi ki yapılmış dersin. Bilinen bir gerçek var ki camilerimiz cemaat yönünden mahzun. Adeta sinek avlıyor. Bu kurumlar  Milli Eğitim Bakanlığında olsa şimdiye kadar çoğu cami kapatılmak suretiyle o caminin cemaati taşıma kapsamına alınırdı. 

Anlatmak istediğim, konuşulmasa da bir cami yapma müsrifliğimiz olduğu açıktır. Cami israfı olunca haliyle o camiye atanan din görevlisi ve o din görevlisine yaptığımız lojman da israf kapsamındadır. Bu kadar cemaate bu büyüklükte bir cami ve görevli/ler yazık gerçekten.

Bir hevesle birkaç kişinin ön ayak olmasıyla cami yapılıp iş bitmiyor. Açık camiler ve Kur'an kurslarının ihtiyaçları için çoğu cumalarda para toplanmaya devam ediyor. Kazara yardım toplanmayan bir hafta olsa o haftayı da caminin imamı sahipleniyor. Bu hafta da kendi camimizin ihtiyaçları için sergi açıyoruz duyurusunu hutbede yapıyor. Belli ki merkezi toplanan cami ve Kur'an kurslarına yardımlardan, yardım toplanan camiye dönüş olmuyor.

Camilerin çokluğu kadar Kur'an kursu fazlalığı da dikkatlerden kaçmıyor. Neredeyse her caminin altı Kur'an kursu. Ayrıca müstakil binalarda öğretim yapılan kurs binaları var. Önce 8 yıl zorunlu ve kesintisiz eğitimin ardından, zorunlu 12 yıl ile birlikte çoğu Kur'an kurslarında ne kadar öğrenci vardır? Bildiğim kadarıyla çoğu kurs sınırlı sayıda her yaştan öğrenciyle öğretime devam ediyor. Her kursta da yeterince kurs öğreticisi görev yapıyor. 

Yine bildiğim kadarıyla Kur'an kurslarının bir ödeneği yok. Halktan ve camilerden toplanan yardımlarla buraların masrafları karşılanmaya çalışılıyor. 

Merak ettiğim, Kur'an Kursları niçin ayrı binalarda? Kur'an eğitimi için niçin camiler düşünülmez? Diyelim ki zamanında ayrı binalar düşünülmüş. Niçin cami altlarındaki kurs öğreticileri o caminin imamı ya da müezzini olmaz? Cami imamları ek ders karşılığında pekala bu kurslarda derse girerek ayrı bir kurs öğreticisine ihtiyaç kalmamış olur. Diyanet İşleri Başkanlığı o caminin imamına ayrıca kurs öğrencisini okutma görevi vermiş olsa bütçeden daha fazla kişiye maaş çıkmamış olur. Kalan maaş da devletin başka hizmetlerinde değerlendirilmiş olur. 

Kısıtlı imkanları verimli kullanmaya bir başka örnek, müstakil kurs binası veya cami altında Kur'an kursu açmak yerine niçin camileri Kur'an kursu olarak kullanmıyoruz? Pekala 9-12 saatleri, öğle-ikindi arası camilerimiz Kur'an kursu olarak değerlendirilebilir. Böyle olduğu takdirde çocuklarımız cami ikliminden uzak kalmamış olur. Cami ile kurs aynı mekanda buluşturulmuş, Allah'ın evinde Kur'an hizmeti verilmiş olur. Kurs öğrencileriyle birlikte camiler öğle ve ikindi vakitlerinde cemaat yönünden bir yoğunluk yaşar. 

Camilerin Kur'an kursu olarak değerlendirilmesinin bir önemli yönü de biliyorsunuz, bu ülkenin kasım-nisan arası soğuk ve serin geçer. Bu aylarda ısınma ihtiyacı baş gösterir. Cami ve kurs mesken birliği ısınma yönünden o muhitin elini rahatlatacaktır. Hem cami hem kursta kaloriferler ayrı ayrı yanacağına tek yerde yani camide kaloriferler yakılmış olur. Sabahtan akşama camide çocuklar eğitim yaptığı için camilerin kaloriferi hep yanacak. Namaz vakitlerinde camilerimiz sıcak olacaktır. Isınma giderini karşılayamadığı için cami cemaati kış mevsiminde ayakkabılıkta namaz kılmak zorunda kalmayacaktır. 

Ne demek istediğimi kışın camilere gidenlerimiz bilecektir. Koca camiyi ısıtmak mümkün olmadığı, ısıtmaya kalkıldığı zaman ısınma giderinin altından kalkmakta cami cemaati zorlandığından, kış aylarında çoğu camilerde cemaatle namaz ayakkabılıklarda kılınıyor. Çünkü koca camiyi ısıtmak yerine küçücük yeri ısıtmak cemaate daha iktisatlı geliyor. Isınma giderinden kaçınacağız diye dar ve sağlıksız yerde namaz kılmak ne derece doğru? Bir yakıtını bile karşılayamıyorsak bu kadar büyük camiyi niye yaptın demezler mi adama?

Hasılı bunun çözümü, mevcut mahalle Kur’an kurslarını kapatarak mahalle camilerini kurs mahalli yapmaktır. Hem ısınmadan tasarruf sağlanacak hem ayrıca kurs binası yapma masrafı olmayacak hem kursa ayrı öğretici atanmayacak hem camiler sabahtan akşama değerlendirilmiş olacak hem de öğle ve ikindi namazlarında cami kurs öğrencileriyle dolacağı için camiler şenlenecek, camilerin cemaat mahzunluğu sona erecektir. En azından camiye gelen cemaat, kış aylarında daha geniş mekanda namazını sımsıcak ortamda kılacaktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde