Ana içeriğe atla

Filistin için Ne Yapıyoruz?

1948 yılında İsrail kurulduktan sonra Filistinlilere için kan, gözyaşı, işkence, katliam, tehcir, hapis, sürgün, açık hava hapishanesinde yaşama hayatı başladı. Orantısız mücadelede ölen Filistinlinin sayısını artık kimse tutmuyor. Başka ülkelerde mülteci ve sığınmacı olarak yaşayan Filistinli sayısı Filistin'de yaşayandan çok çok fazla. İsrail genişleye genişleye Filistinlinin elinde doğru dürüst toprak kalmadı.

Filistin ile İsrail arasındaki husumet, ve anlaşmazlık, bitmeyen ve dinmeyen bir hikaye ve yılan hikayesine döndü. Bu mesele öyle bir noktaya geldi ki halk arasında darbı mesel hale geldi. Birinin başkasına düşmanlığını ifade etmek için "Filistin-İsrail gibi ne yaparsınız" denir oldu.

İsrail'in Filistinlilere uyguladığı orantısız güç dünya tarafından kabul ediliyor. Ama ABD destekli İsrail'e kimse bir şey demiyor. İsrail de yayılmacılığına devam ediyor. 

Başka güçlerin desteğiyle ayakta duran Arap devletleri de İsrail'in zulmüne seyirci. Hoş, yardım etmek isteseler bile İsrail ile başa çıkacak güç, kuvvet ve iradeleri yok. Çünkü Arap Baharı oyunuyla birlikte İsrail'in Ortadoğu'da tehdit etme potansiyeline sahip ne kadar devlet varsa, hepsi neredeyse devletsizleştirildi. Bugün her biri kendi himmete muhtaç dede pozisyonunda. 

Türkiye ve halkı ne yapıyor? 

Filistin'in başlattığı son Filistin-İsrail savaşına gelinceye kadar Türkiye İsrail'in uyguladığı insanlık dramını birinci elden dile getirdi. İsrail'e terör devleti dedi. Büyükelçiler çekildi. Filistin meselesi BM'de her yıl dile getirildi. Tüm bu yapılan konuşma ve eleştirilere rağmen İsrail hiçbir zaman geri adım atmadı. Hatta her şey İsrail lehine gelişti.

Halk bazında Türkiye ne yapıyor? 

İsrail'e lanet okuyor, beddua ediyor, kahrol İsrail sloganı atıyor, 

Gıyabi cenaze namazı kılıyor, 

İsrail'i telin ediyor, 

Yürüyüş yapıyor, 

İsrail büyükelçiliğine siyah çelenk bırakıyor, 

Filistinlilere yardım anlamında dua ediyor, 

Filistinlilere destek hutbesi okuyor, 

Sosyal medyada İsrail aleyhine yazılar yazılıp çiziliyor, slogan atılıyor,

Fetih süresi okuyor, 

Filistin için yardım toplanıyor, yardım götürülüyor,

Televizyonlarda İsrail’i eleştiren konuşmalar yapılıyor,

Gazetelerde İsrail’i eleştiri yazılar yayımlanıyor, 

İsrail mallarına boykot çağrısı yapılıyor vs. 

Sonuç olarak öyle görünüyor ki her sözümüz her tel’inimiz her yaptığımız öyle görünüyor ki hiçbir işe yaramadı. Belki de hepsi İsrail’e yaradı. Yaptıklarımız işe yarasaydı, şimdiye kadar İsrail kaç defa yok olmuş olurdu. 

İsrail’in söz geçiremediği bir Gazze kalmıştı. Bunu da nasıl elde eder, yutarım hesabı yaparken, Hamas İsrail’in imdadına yetişti. Dünyayı da hiç olmadığı kadar arkasına alan İsrail emin adımlarla doludizgin yoluna devam ediyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde