Ana içeriğe atla

Basın Yasasının 29. Maddesine Dair

Sosyal medyada boy göstermek, yazıp çizmek, fotoğraf paylaşmak istiyorsunuz. Ama yeni çıkan basın yasasının 29.maddesi üzerinden koparılan fırtınadan haliyle korkuyor ve iki eliniz bağlı oturuyorsunuz.

Millet ne paylaşıyor diye bakıyorsunuz. Ama millete de bir hal olmuş. Çoğu kimse paylaşmama orucuna niyet etmiş.

Az sayıda paylaşılanları beğenseniz, bu da başınıza iş açabilir. Çünkü öyle bir hava yaydılar.

Ne yapıp ne edeceksiniz. Kara kara düşünüyorsunuz.

Sizin bu kara kara düşünmenize ben de üzülüyorum.

Panik ve korku vermeden bu endişenize çözüm olmak istiyorum. Yalnız merhemim yok ki başıma süreyim.

Bu durumda ne yapalım? Sizi bilmem ama şu aşamadan sonra panik, korku ve endişe yaratacak, kamu düzenini ve sosyal barışı bozacak, dış saldırılar varken iç huzuru bozacak paylaşımları yapmamaya ant içtim. Mecburen eski alışkanlıklarımı terk edeceğim. Yani suyu üfleyerek içeceğim.

Yasak olmayanları da yasaklayacağım. Mesela bir yakınım öldü. Eş, dost cenazesine katılsın diye sosyal medyada paylaşım yapmayacağım. Zira biri okur da gider bir savcıya. Falan kimse moralimi bozdu. Öleni haber vererek bana ölümü hatırlattı. Bu da beni endişeye sevk etti dese, bu durumdan endişeye kapılan savcı da bana pekala soruşturma başlatabilir.

Hele ölümlerin seneyi devriyesinde "Acım hala büyük" paylaşımı da yapmayacağım. Çünkü böyle yaparak ölüm korkusunu sürekli diri tutmuş olurum. Bu da endişe, panik ve korku demek. İnsanları her gün öldürmek istemiyorum.

Cuma mesajı paylaşmayacağım. Çünkü bu da cuma namazını hatırlattığı için bazılarını endişeye sevk edebilir.

Hasılı böyle böyle dünyadan el etek çekip asosyal biri, daha doğrusu uslu çocuk olacağım. Çünkü kendi emellerim için bazılarının huzurunu bozmaya hakkım yok. O yüzden 29.maddeye el kaldıranları tebrik ediyorum. 14.10.2023

*

141. 142. 163. 312. ve 29.

Gördüğünüz gibi rakamlar gittikçe küçülüyor. Böyle böyle rakamlar küçülüp sıfırlanacak. Bu yüzden endişeye mahal yok. Yeter ki

"Halk arasında endişe, korku ve panik yaratmayın".

"Ülkenin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini ve genel sağlığını gerçeğe aykırı bilgilerle kamu barışını bozmayın."

Bunları yapmazsanız, kim ne diyebilir size?

Yok, ben derim derseniz, sonucuna katlanacaksınız. 1-3 yıl dediğiniz nedir ki. Göz açıp kapayıncaya kadar biter. Zira sayılı gündür. Ayrıca yatak var, yemek var. Kim, kimi besler üç yıl içeride bu hayatta. Hele bugünlerde. O yüzden boşu boşuna endişeye kapılmayın. Bu maddeyi de tehlikeli diye sağda solda lanse etmeyin. Varın, gidin işinize.

Hasılı sosyal medyada her şeyi yazın çizin ama lütfen huzurumuzu bozacak şekilde korku, endişe pompalamayın. Paniğe gerek yok. Felaket telallığını da. Zira her şey kanunla kontrol altında. 14.10.2023

Bu yazıyı 14.10.2022 günü sosyal medyada paylaşmışım. Seneyi devriyesinde anılar bölümünden okuyunca, çalakalem yazdığım bu yazının bloğumda yer alıp almadığını kontrol ettim. Yer almadığını görünce, zaman zaman işlediğim sünnetimi yerine getireyim istedim. Yazı eskimiş, gündem değişmiş olsa da bloğuma ekledim.

Kanunun ardından bir yıl geçmiş olmasına rağmen adı geçen kanunun 29.maddesinin korkulduğu gibi işlemediği görülüyor. Bugün bu kanunu hatırlayan bile yok. Ne bir şeylerin önüne geçildiğine şahit oldum ne de bu maddeden dolayı mağdur edileni duydum. Ha varlığı ha yokluğu. Ne iş yaptığını, ne işe yaradığını tam kestiremediğim Meclisin çıkardığı bir kanun daha  kanun arşivine konmuş oldu.

Şimdilik ihtiyaç olmasa da yarın birilerine had bildirmek için arşivin tozlu raflarından çıkarılmak ve uygulanmak için vardır bu tür kanunlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde