Akşamında, vantilatörün
marka ve modelini alıp İnternetten parçayı araştırdım. Bu arada Fakir marka
imiş benim vantilatör. Modeli de 20 VC imiş. Fakirin markası da Fakir olur
dedim. İnternetten benzer bir model buldum. Yalnız VC 20S yazıyordu. Yazıyla
sordum. Firma, “Etiketi üzerindeki marka, model vs. yazıp gönderirseniz, ellerindeki
ayak bağlayıcısının uyup uymadığını söyleyebilecekleri” cevabını verdi.
Ne yapayım ne ederim
derken akşamında eve tamir işlerinden anlayan bir misafirim geldi. Bu iş tam
sana göre dedim. Aldı eline ayağı. Bir oklava istedi. İçi boş borunun
arkasından oklavayı girdirerek kırılıp içinde kalan, bir nevi tıpa görevi gören
plastiği çıkardı. Vida istedi. Balkona geçtik. Önüne ne kadar vida varsa
döktüm. Uygun iki vidayı kopan plastikten ayak bağlayıcıya vidaladı. Daha önce
söktüğüm diğer vidaları da yerine monte etti. Üzerine vantilatörün üst kısmını
geçirdik. Oldu ama orijinali gibi olur mu? İki ayak havada kaldı. Vantilatör
ise düştü düşecek dercesine yamuk duruyor. Sağa çevirdik, sola çevirdik
yamukluğu düzeltemedik. Sonunda yere tam oturan iki ayağın ucundaki plastikleri
söktü. Havadaki iki ayak biraz daha yere yaklaştı ama bizim vantilatör iğreti durmaya
devam ediyor. Ayaklıkları eğmeye çalıştı, eğilmedi. Hurdacıda falan bulursun
bunun altlığını dedi misafirim.
Misafirim ayrılmadan
önce kendisine bir gün önce izlediğim bir videoyu anlattım. Yeri geldi bunu da
anlatayım: Biri doktor olmuş. Kardeşi ise okumamış. Haylaz mı haylazmış. Babası
ağabeyine, oğlum bu çocuk okumaz. İşe de yaramaz. Bunu tamirciye verelim. Sen
bunu gör gözet demiş.
Gel zaman git zaman abi
doktor, kardeşi de oto tamirci olarak çalışıyorlar. Doktor yıllardır
biriktirdiği ile kenardan köşeden bir ev alabilmiş. Bir de Opel Astra’sı var. Tamirci
kardeşin ise gözde bir yerde evi, altında da Mercedes arabası olmuş. Ağabey doktor
olunca nereye gitse eş, dost, tanıdık kim varsa, kendisine muayene olmuşlar.
Hiçbiri de bir kuruş para vermemiş. Her biri sağ ol demiş. Hepsi bu kadar.
Tamirci kardeş ise arabamın şurasında şu var, bu var diyenin arabasına bakıp
tamirini yapıyor. Her biri bin, iki bin lira para bırakıp gidiyor. Tamirci
kardeşteki bu variyeti gören doktor, sonunda kararını verir. Doktorluğu
bırakır. Kardeşinin yanında beş sene çalışarak tamir ustası olur. Kısa zamanda
araba toplayıp satmaya da başlıyor. “Doktordan araba” deyince müşterisi de bol,
satışı da kolay oluyormuş. Paraya para demiyor. Kısa zamanda tamirci kardeşin
evinin yakınından bir ev alır, altına da BMV çeker. Bakar ki bu işte iyi para var.
Fen lisesinde okuyan çocuğunu da okuldan alır, tamirci yapar. Oğluna da bir araba
alır.
Misafirime bunu
anlattım. Sağ olasın dedim. O da çayını içip gitti.
Sabahında ne yapayım ne derken gözüme evin köşesinde yamuk bir şekilde duran vantilatör çarptı. Bu vantilatörün yamukluğunu nasıl düzeltirim diye düşünürken ayak boşluğunu dolduracak bir şey koyayım altına dedim. Aradım taradım. Önce yassı bir tahta buldum. Olmadı. Gözüme, buz tedavisi için eczacıların verdiği yassı buzluk ilişti. Bu olur dedim. Ayaklığın altını tam doldurdu. Benim yamuk vantilatör düzeliverdi.
Hasılı geçen sene taşınmamdan
beri ne yapayım, nasıl yaparım diye düşündüğüm, düşünmenin ötesine, fiiliyata geçirmediğim
vantilatör şimdi hazır ve nazır. Tek yapacağım, vantilatörü odadan odaya taşırken
ayağın altındaki buzluğu da gezdireceğim.
Böyle olmaz, bu işe ben bir
çözüm bulurum derseniz, kapım sizlere açık. Zira vantilatörüm tamir istiyor. Bunu
yaparsanız, belki size tamir parası teklif edemem, para da veremem. Size, herkesi
muayene ve tedavinin ardından beş para vermeden doktora sağ ol diyen hasta eş, dost
ve tanıdığın dediği gibi temizinden bir sağ olasın derim. Çayımı içirir, ardından
sizi yolcu ederim.
Uzattığımı söylediğinizi
duyar gibiyim. Niyetim uzatmak falan değildi. Buraya nasıl geldim, bu yazı bu kadar
nasıl uzadı, şu anda ben bile farkında değilim. Bunca uğraşıya sebebiyet veren bir
taşıma şirketi elemanının başıma açtığı iş bu yazının kahramanı olsun. Temizinden
bir sağ olu hak etti zira. Allah onun hayrını versin. Bir deli bir kuyuya taş atar,
kırk akıllı çıkaramaz misali, özensiz taşımanın ceremesi beni buldu. Ben de kırk
kadar olmasa da kaç eşe, dosta yük sürdüm. (Elemana dediğim sağ ol, doktora denilen
sağ ol gibi değil. Taşıma parasını verdim, bahşişlerini de yemeklerini de. Üzerine
de helalleştik.)
Burada at mı, deve mi, bir
vantilatör değil mi, at yenisini al diyebilirsiniz. Adam tümden kırsa, işe yaramaz
deyip çöpe bırakabilir, gidip yenisini alabilirdim. Bir diğer husus, küçük ve basit
bir parça yüzünden çalışır vaziyette bir eşyayı dışarıya koymayı da vicdanım el
vermez.
Bu kadar uğraşıdan sonra
bana vantilatörün en önemli yeri neresi derseniz, hiç düşünmeden “ayak bağlayıcı
ara parça” derim.
Son olarak, ister taşımacılık ister başka bir iş, hangi işi yaparsak işimizi düzgün yapmayı bilmek lazım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder