Ana içeriğe atla

Evden Eve/İlden İle Taşıma

Eskiden taşınmalarda eş dost bir araya gelir. Taşınacak olan kimsenin ev eşyasına el verilir. Eşya arabaya yüklenir ya da arabadan eve taşınırdı. Güçlü ve kuvvetliler ağır olanları, biraz zayıf ve yaşlı olanlar hafifleri taşırdı. Komşu, eş dost çay-yemek, soğukluk vs. getirir, ikramını yapardı. İş bitince hep birlikte taşınan ile helalleşilir, uğurlanırdı. Yeni gelene ise hoş geldiniz, hayırlı olsun denirdi. Eş dost ile ortaklaşa, imece usulü yapılan bu taşınmalarda ücret verilmediği gibi teklif dahi yapılmazdı. Taşıyan da ücret beklentisi içlerine girmezdi. Teklifi bile hakaret sayılırdı. Allah razı olsun denir. Herkes işine giderdi. 

Bu şekil taşınma şimdilerde kalmadı. Her alanda olduğu gibi bu taşınma işinde de sektörler oluştu ve paralar dönüyor. İlden ile, evden eve taşımalar yaygın. Bundandır ki taşınmalarda kimse eşe-dosta haber vermiyor. Bir taşınma şirketiyle anlaşıyor. Veriyor parasını. Taşınıyor. 

*

Hayatım göçebe gibi taşınmakla geçti. Eskiden ben başkasının nasıl taşınmasına yardım etmişsem, başkası da bana yardım etti. Taşınma işlerini böyle hallettim. Zamanın ruhu gereği son birkaç taşınmamı evden eve nakliye aracılığıyla hallettim.

İlk taşınmayı ilden ile nakliye aracılığıyla yaptım. Ne beklediğim günde geldiler ne de saatinde. Beşinci kattan indirilecek denmesine rağmen üç elemanla gelmişler taşımaya. Asansörleri de yoktu. Saatlerce süren taşımaya ailecek giriştik. Güya taşımacıya vermiştik. Onlar parasını aldı, biz ise meccanen çalışmış olduk. Güya elimizi sıcak sudan soğuk suya değmeyecektik.

Eşya yüklendikten sonra biz Konya'ya hareket ettik. Araç da arkamızdan gelecekti. Bugün yarın derken hacı yolu bekler gibi bekledik kamyonun gelmesini. O gün Adana'da kalmışlar. Niye kaldılar, başka ne iş yaptılar, bilen yok.

Zemin kata güç bela girdirdiler eşyayı. İki tane çekyat vardı. Yüzüne bakılacak hali kalmamış. Çivi falan çakmışlar. O da olmamış. Ne bunların hali dedim. Böyleydi zaten dediler. Böyle ise diyecek bir şey yok. Taşındığımıza şükrettik.

*

Oturduğum evde epey eskimiş olmalıyım ki 2016 yılında başka bir eve çıkmaya karar verdim. Taşınmak zordu ama nasılsa evden eve taşımacılık var. Elini dokunmadan taşıyorlar. Onlar kendileri toplayıp paketliyorlar. Duyan böyle söylüyor.

Bir firma ile anlaştım. Taşınma günü gelmeden ve taşımacılara pek iş bırakmadan koli ayarlayıp her şeyi paketledim.

Taşımacılar bir evden alıp diğer eve geçince ara verdirip yemek ikram ettim.

Bitmeye yakın şu kalkmıyor, bu girmiyor demeye başladılar. Anladım ki birçok alanda temayül hale gelen bahşiş taşımaya da girmiş. Firmaya ödediğimiz taşıma ücretinin yanında bir de bu taşıyanlara bahşiş verdim. İlaveten şunu da alın, bunu da alın demek suretiyle kullanmadığım ayakkabı, elbise de verdim.

Evde eve taşıma işinde her şeyi anladım. Diğer alanlarda olduğu gibi bahşiş işine bir türlü aklım yatmadı. Bu işte çalışanlar taşıma başına para alıyorlar. Yani bu işi meccanen yapmıyorlar. Firmanın bu bahşiş işinden haberi var. Alıyorlar deyip geçiştiriyor işi.

*

2016 yılında oturduğum bu evden 2021 yılında çıkmaya karar verdim. Bir taşıma şirketi ile anlaştım. Yine her taşımada olduğu gibi kırılacak, dökülecek ne varsa paketledim. Bu şekil taşınacakların çoğunu kendi arabalarımızla taşıdık. Taşımacılara kaba eşyalar kaldı. Bir de kitaplar. Kitapları kolileyip aşağıya indirttim. Bağışlayacağım okul gelip oradan aldı.

Şirket elemanları taşırken arada dolaşan ev halkı hiçbir şey yapmasak da onlar kadar yoruluyoruz.

Elemanların yaptıkları bir nevi hamallık. Zor mu elbette zor. Ama taşımada çok özen gösterdiklerini söyleyemem. Örnek vermem gerekirse, yeni evime taşınırken arabadan eşyaları alıp asansöre veren kişi, eşyaların en üstüne koydukları vantilatörü almak için birkaç zıpladı. Sonunda ayağından yakaladı. Asıldı, gelmedi. Sonunda kendine doğru çekti ve vantilatörün ayağını kırdı gözümüzün önünde. Asansöre koymadan bize uzattı. Ayağı çıktı. Sonra takarsınız dedi. Elimize aldık. Takılacak gibi değildi. Çünkü kırılmıştı. Kırmışsın demedim. Olur deyip aldım elime. Keşke böyle diyeceğine, arkadaş, bu mereti ben kırdım. İş kazası. Eşyalarınız sigortalı olduğu için bunu firma öder ya da firma ödemez, bunu ben ödeyeceğim veya yaptırayım deseydi ya da kusura bakmayın kırdım dese, canın sağ olsun der, ödeme talebinde bulunmazdım. Tüm bunları demediği gibi gözümü içine baka baka, alın çıktı. Sonra takarsınız demesi insanın zoruna gidiyor. Neyin ahlakını yaşıyoruz, bilemedim gitti.

Adet olduğu üzere bir güzel karınlarını doyurdum. Üzerine de üzerimize farz olan bahşişlerini verip gönderdim. Siz siz olun, taşınma esnasında sadece evden eve nakliye şirketine vereceğiniz paranın hesabını yapmayın. Yemek artı bahşiş, artı kırılan eşya olursa onu da hesaba katın. Taşındığınız eve alacağınız eşyayı saymaya gerek yok sanırım.

Hasılı taşınıyor musun? Derdin var ve yandın demektir. Benden söylemesi. 

Yazım uzadı. Şu ayağı çıkan vantilatörün akıbetini başka yazımda konu edineyim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde