Ana içeriğe atla

Aşırı Korumacılık

Aşırı korumacılık, genelde anne babalar tarafından çocuklarına yapılır. Çünkü çocuklarını çok seviyorlar. Bir dediğini iki etmiyorlar. Çocuklarının eli sıcak sudan soğuk suya değmeyecek. Çocukları kendilerinin geçmişte çektiği sıkıntıyı çekmeyecek. Bu yüzden çocuklarına bir sorumluluk vermezler. Onun yapabileceği küçük işleri bile anne babaları yapar. Onun hatalarını görmezler. Çünkü biricik çocuklarıdır. 

Bu ailenin elinde bu şekil büyüyen bu çocuk büyüyüp anne baba dahi olsa her şeyi anne babasından bekleyen hazır yiyici biri olur ve özgüveni eksiktir. İşini bir başına yapamaz. Çocuklarını bu şekil gören anne baba ise saçlarını süpürge ettikleri bu çocuğa yanlış yaptıklarını kabul eder, pişmanlık duyar ama iş işten geçmiştir. Artık geriye dönüş yoktur.

Bir başka aşırı korumacılık, tarafgirlikten doğan durumdur. Bu tipler de tuttukları partilerine söz söyletmez. Partileri bir konuda gerekirse çelişkiye düşmüş olsun. Her hâlükârda ve vaziyette partilerini savunmaktadırlar. Partilerine mesafeli olanları, eleştirel yaklaşanları ve karşısında yer alanları düşman bellerler. Her türlü paylaşımları partilerinin rakip gördüğü parti aleyhine ve kendi partilerini övgü üzerinedir. Sahte bir el tarafından hazırlanıp servis edilen bu paylaşımları, sevenleri paylaşım üzerine paylaşım yaparlar. Tüm paylaşımları da birbirinin kopyasıdır. Paylaşım yaparken bu hesap sahte mi, içerik doğru mu düşünmezler. Yeter ki kendi lehlerine, rakiplerinin de aleyhlerine olsun. Tüm bunları partilerini çok sevdiklerinden yapıyorlar. Hatalarına rağmen partilerine söz söyletmemeleri de aşırı korumacılıktandır. Bu kadar ölümüne savunanlar olunca hata üzerine hata yapan partileri yaptığı hatalardan niye vazgeçsin. Nasılsa her halükarda karşılığı var. Öyle zannediyorum, çocuğunu aşırı sevme gibi acı sonu yaşayacaklar. Tıpkı çocuğuna kol kanat gerip hiç laf söyletmeyen anne baba gibi. Halbuki hatalarını söyleyip yine savunmaya çalışsalar ve oylarını vermeye devam etseler, partilerinin ömürlerini uzatma imkanları olabilirdi.

Bir diğer aşırı korumacılık da bir cemaate bağlı olanların cemaatlerine toz kondurmamasında gözlemlenmektedir.  Cemaatleri ne yaparsa her daim yanlarındadırlar. Her sözünü paylaşırlar. Zira cemaatlerin her sözü sorgusuz sualsiz kabulü gerektirir. Tüm paylaşımları cemaat şeyhinin sözleridir.

Aşırı korumacılığa dair verdiğim üç örnekten cemaat anlayışı yoluna devam eder. Çünkü cemaatlerin işleyişi bu şekildedir. Ama çocuğu ve partilerini koruma aynı şekil yoluna devam edemez. Yine de kendileri bilir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde