Ana içeriğe atla

Seçme Fıkralar (1)

2002-2005 yılları arasında Adana’da görev yaparken ilgi alanıma giren konulardan biri de duyduğum ve okuduğum fıkraları yazıya geçirmekti. Tek parmak klavye maharetimle yazar, dururdum. Nicedir taslağında duruyor bu fıkralar. Zaman zaman yazacağım konuya uygun düşerse, aklıma geldikçe bu fıkraları da kullanıyorum. Kullanırken kopyala-yapıştır yapamıyorum. Çünkü zamanında yazarken çok kötü yazmışım. Yazım ve imla hatalarının yanında o günün şartlarında kullandığım ifadeleri de çoğu zaman yeniliyorum. Bu yüzden bir zaman emek sarf ederek yazdığım fıkraları sil baştan yeniden yazıyorum. Fıkra, yerinde ve zamanında bir konuya binaen anlatılsa cuk oturur. Durduk yerde anlatılan fıkraya ise dam başında saksağan, vur beline kazmayı türünden garip karşılanır. Belki de bir yerlerden okuduğunuz bu fıkraları biliyor olsanız da derleyip düzenlediği bu fıkra koleksiyonumu sizinle paylaşmak isterim. Hayatımızın bir parçası ne de olsa.

Geriye Kalan 36 Gün

Çin’de iki şehrin arasına tren hattı döşemek için mühendisler fizibilite çalışması yaparken kalabalığı gören köylüler, merak edip mühendislerin yanına gelirler ve aralarında şu diyalog geçer:

— Ne yapıyorsunuz burada?

—Tren yolu yapılacak. Onun çalışmasını yapıyoruz.

—Ne işe yarayacak bu tren yolu?

—Hayatınız kolaylaşacak, falan şehre gidip gelmek için artık ulaşım sorununuz kalmayacak. Size talih kuşu kondu.

—Nasıl?

—Efendim siz o şehre 40 günde gidip gelmiyor muydunuz?

—Evet.

—Bundan sonra bu tren sayesinde o şehre 4 günde gidip geleceksiniz.

Mühendisin bu açıklamasından sonra kendi aralarında bir müddet konuşan köylüler mühendise:

—İyi de geriye kalan 36 günde biz ne iş yapacağız o zaman, derler.

Öbürü Kim?

Mevcudu 46 ve tümü kızlardan müteşekkil lise son sınıfların dersine girdim. Öğrencilerle selamlaştıktan sonra işleyeceğim konuyu deftere yazmak için kürsüye oturdum. Deftere yazarken öğrencilerden biri, “Hocam!" dedi. Başımı kaldırmadan, kim olduğunu bilmeden buyur kızım dedim. Öğrenci," Bizim sınıfta iki tane geri zekalı var." dedi. 

Yine hiç istifimi bozmadan, öbürü kim, kızım, dedim. 

Sözün muhatabı ne yaptı bilmiyorum ama tüm sınıf güldü. Bir kişi hariç. O da o kız olmalı. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde