29 Ocak 2023 Pazar

Sanrı Hastalığı

"Bir çiftçi Romalı bir filozofu evinde ziyaret eder. Ev sahibinin yemek ısrarı üzerine çiftçi sofraya oturur. Önüne konan bir tas çorbayı içmeye başlar. Çorbayı içerken gözüne küçük bir yılan görünür. Filozofa ayıp olur düşüncesiyle bunu söyleyemez. Bir tas çorbayı içer. 

Çiftçi evine vardıktan sonra gece karın ağrısından uyuyamaz. Zehrin etkisi olmalı deyip şifa için filozofun kapısını çalar ve durumu anlatır. Filozof tabakta yılan olmadığını, bu tabağın tavanındaki çizimin yansıması olduğunu, masaya koyduğu bir tabak üzerinden gösterir. İyi bak, yılan var mı der. Çiftçi yok der. Filozof bununla da yetinmez. Çizimin altındaki tabağı tavana koyar. Üzerine yılan görüntüsü yansır. Gördükleri karşısında rahatlayan çiftçinin karın ağrısı birden geçer."

İbni Sina, sanrı* hastalığının yarısı güvence, yarısı ilaçtır. İlk adımı ise sabırdır der. 

Belli ki bu çiftçi bir halüsinasyon hali yaşıyor ve gerçekte var olmayan bu algı, kendisini karın ağrısına duçar ediyor. Bereket filozof, orta yerde yılan olmadığı halde yılan varmış gibi göze görünen ve bundan dolayı hastalığa gark olan kişiyi ikna ederek tedavi ediyor.

Tedavi için de karşı tarafa güven vermek, doğru ilaç vermek ve sonuç vermesi için sabretmeyi bilmek gerekiyor.

Hikayeden anlaşılacağı üzere halüsinasyon gören birisini filozof tedavi ediyor.

Keşke tüm mesele yılan gördüğünü ve karnındaki ağrının yılanın zehri olduğunu sanan birini tedavi etmekten ibaret olsa.

Günümüzde adına ister halüsinasyon ister birsam ister sanrı ister yanılsama ister algı ister bilinçaltı zihin ister illüzyon diyelim, bunları gören, bu gördüğüyle yaşayan, göz boyama yöntemiyle algıları olgu olarak gören, aklını gönüllü kiraya vermiş ama böyle olduğunu kabul etmeyen o kadar insan var ki bunlar, nasıl tedavi edilecek? Kendi yöntemiyle çiftçiyi tedavi edip halüsinasyon halinden kurtaran filozof gelsin de günümüz toplumunu tedavi etsin. Tedavi edemez. Çünkü günümüz karın ağrısı o günün karın ağrısına benzemiyor. Üstelik hastalar hastalığını kabul etmeyince en iyi doktorlar bu hasta türüne nasıl çare bulsun?

Günümüzün bu tür  hastalıklarını filozof ve doktorlar değil, ancak topluma yön veren, onları arkalarından sürükleyen toplum mühendisleri tedavi edebilir. Onlar da bir şeyi tedavi ederken çıkarları gereği toplumu başka bir algıya yani hastalığa yöneltiyorlar. Yani birinden kaçırıp ötekine yakalatıyorlar. Hasılı, sürü psikolojisi ile yaşadığımız müddetçe de bu tür hastalıklarla mücadele edebilmemiz mümkün görünmüyor. Belki de bu hastalığın günümüzdeki adı öğretilmiş çaresizliktir. Zira herkes kendisine öğretilenden ve ezberletilenden memnun olduğuna göre orta yerde bir hastalık yok. Gördünüz değil mi, bir şeyi yok kabul edince orta yerde sorun da kalmıyor.

*Uyanık bir kişinin, kendi dışında var sandığı ama gerçekte yok olan olguları algılaması, birsam**

**halüsinasyon 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder