Ana içeriğe atla

Müteşebbis Ruhum

Bir 48 bin liram olsa, param var diye bir balıkçı lokantasına gitmez, bu parayı lokantada 4 kişi ile yiyerek meteliğe kurşun atmazdım.

Ne yapardım?

Misafirlerimi evimde ağırlar, balıkçıdan aldığım balığı evde pişirerek onlara ikram ederdim.

Kalan para ile bir yer kiralar, kasa kasa envaiçeşit balık alır, balıkçılık yapar, paraya para demez, 48 bin lirayı kaç 48 bin lira yapardım.

Elinden tutan mı var, git aç diyebilirsiniz.

Hakkınız var. Konuşuncaya kadar gider açardım.

Ne edersiniz ki gözü kör olası 48 bin liram yok.

Bir diğer konu, balıkçı dükkanı açarsam, tüm günüm balık temizlemekle geçince, haliyle sosyal medyaya yeterince giremeyecek ve sizinle sanaldan da olsa hasbihal edemeyeceğim. Beni düşündüren de bu.

Nasıl beğendiniz mi bendeki müteşebbis ruhunu? Gördüğünüz gibi tek eksiğim parasızlık.

Varsın, tüm eksiklik bu olsun. İstediğin para olsun, kafa senden, sermayen bizden derseniz, kendi düşen ağlamaz derim.

Gelin açalım bir balıkçı dükkanı. Yanına da bir balıkçı lokantası. Paraya para demeyelim. Burada bir tutunduktan sonra ülkenin diğer taraflarında bu işi zincir haline bile dönüştürebiliriz.

Ben bu müteşebbis ruhumla bedenimi de vererek çalışırken siz de misafir gibi gelip balığınızı yiyeceksiniz. Bilin ki parası daha önce ödendiği için tekrar ödeme yapmayacaksınız. Yani siz sermayedarlarıma beleş.

Kim gelecek müşteri demeyin. Kaynar içerisi. İğne atsan yere düşmez. Belki de randevulu çalışacağız. Çünkü evinde balık pişirmekten üşenen, balık kokusundan rahatsız olan ama balık yemeyi seven sadece evini kokutmak istemeyen hanımefendilerin uğrak yeri olacak burası. Yani paranız haybeye gitmeyecek.

Haydin bakalım, pamuk eller cebe.

Not: Bu müteşebbis ruhum, 4 kişinin balıkçı lokantasında yediği ve 48 bin liraya mal olduğu söylenen rivayet üzerine ortaya çıkmıştır. 27 Ocak 2022

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde