Ana içeriğe atla

Bahtsız Bedevi (2)

Tayinim çıkıp başka bir ile geldim. Beni borsaya girdirenler, olmayacak böyle, yükselmeyecek deyip borsadan çıkmışlar. Sen de çık dediler. Hani çıkmayacaktık. Ben sözümdeyim dedim ise de yıllık vergi kesiyorlar dedi arkadaş. İyi o zaman sat, gönder dedim. 9 lot olmuş benim hisse bölüne bölüne. (Bu arada lot ve hisseyi karıştırıyor olabilirim. Zira lot nedir hisse nedir bilmiyorum.) 90 lira kadar para yatırmış arkadaş. Enflasyonlu hayatta paranın değeri düşse de kaç yıl sonrasında TL cinsinden aldığım üç lotun, dokuz lotu yine aynı para olarak elime geçti.

Aradan 25’den fazla  yıl geçti. Geçen gün çocuklara şu Tüpraş hisseleri nerelerde bir bakın dedim. Bir 360 bin telaffuz ettiler. Lotu mu, hissesi mi bilmem. İçimden, çocuklara kalacak yatırımlık bir para olmuş dedim ama geçen geçti. Zira elimde ne hisse vardı ne de lot. Ama bir borsa tecrübem olduğunu bilin.

—Nasip değilmiş demek ki.

—Orası öyle ama gördüğün gibi elimle tepmişim serveti. Bir de altın maceramı anlatayım istersen.

—Lütfen.

—Dişimden tırnağımdan artırdığımı altına çevirip atarım. Biriksin de bir ev alayım diye. Aslında vardı küçük ve eski bir evim. 6 kişi sığdığımız bu ev küçük dendi. Kiraya çıktım. Üç kişi kalmamıza rağmen ev bize yeter derken baktım, ev bize hala küçük. O zaman ben de satarım dedim. Ev fiyatlarının durgun olduğu zamanda evi ederinden aşağıya verdim. Birkaç eve baktım. Eldeki olanla birlikte bir 100 bin borçlanmam gerek. Altın da günlük yükseliyor, her gün bir önceki günün rekorunu kırıyor. 550’yi bulacak diyorlar. Zaten uygun ev de yok. Evi baharın alayım, parayı da altına yatırayım. Bakarsın, borç almadan eldeki olanla ev alabilirim dedim. Eski evden gelen 195 bin liraya 536 liradan altın aldım. Aldığım gün damat bakan istifa etti. Mübarek, benim altın almamı bekliyormuş. Zirvedeyken aldığım altın 380 liraya kadar düştü. Bir iki sene de böyle devam etti. Benim ev de hayal oldu, para da eridi.

Altın 650’ye kadar çıktı ama konut fiyatları fırladı. Bugün, yarın derken yeni sıfır ev almaktan vazgeçtim. Otuz yıldır şu ya da bu şekilde biriktirdiğim para ile 30 yıllık bir ev alabildim. Bu evi alırken de direkten döndüm. Çünkü ertesi günü devalüasyon oldu. Altın ve döviz uçtu uçmaya ama ev fiyatları da uçtu. Çünkü ben ev aldıktan sonra kimi tapudan dönerek ev satmaktan vazgeçti kimi de fiyat yükseltti. Hasılı bir gün öncesinde ipten döndüm. Şimdi elimde bu otuz yıllık ev de olmayacaktı.

—Amma da bahtsız bedevi imişsin.

— Hem de ne bahtsız deve. Daha ben de böyle ne hikayeler var, bir bilsen. Ne zaman ne aldıysam, hep zirvede aldım. Satarken dipten bozdurdum.

—Başka?

—Biri sıkışmış. Para istedi benden. Altın var dedimse de altına pek yanaşmadı. Dedim, istersen TL olarak ver, hatta verme. İşin görülsün dedim. İstediği 70 bini vermek için yanlış hatırlamıyorsam, 260 liradan 259 gram altın bozdurup verdim. 10 ayda ödeyecekti. Sağ olsun, 3 sene de harçlık verir gibi TL olarak ödedi. Ödeyip bittiği zaman altının gramı 500’ler civarındaydı.

—Başka?

—Bende hikaye çok. Yeter bu kadar. Ne bahtsızım diyenlere bunları anlat da bizden beteri varmış diye moral bulsunlar. Gördüğün gibi hala ayaktayım. Allah başka keder vermesin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde