Ana içeriğe atla

Ucuz Kurtulmak

Yeni ekonomik modelle ilgili siyasi irade bir dizi tedbir alırken ben de kendimce bazı önlemler aldım. Eve de sıkı sıkıya tembihledim. Fiyatlar kortuyor beni. Bir süre zaruri ihtiyaçlar dışında olanla yetinmemiz gerek. Ekmek dahil, zaruri alışverişe giderken bile ayaklarım geri geri gidiyor dedim. Ev tamam deyince mesajım anlaşıldı dedim, bir sevindim bir sevindim.
Hayat böyle devam ederken oğlanların anası, şu ayakkabıları giymeyeceğim artık dedi. İhtiyacın yok mu dedim. Hayır cevabı alınca bir ihtiyacı olan giysin diyerek arabanın bagajına koydum. Başkasına verdim.
Bu arada kış bastırdı. Karıncayı söylemeye gerek yok. Zaten kış hazırlığını yaptı. Hatta bu sene ağustos böceği bile tedarikliydi. Çocukların anası, bana kışlık ayakkabı lazım dedi. Kan beynime sıçradı ama oralı olmadım. Akşam sabah bu ihtiyaç ortaya dillendirildiyse de bir alınganlık gösterip mübarek kışlık botların var ya dedim. Varmış ama ayakları sıkıyormuş. Bot ayağı sıkınca haliyle benim de canımı sıktı. İçime bir daralma geldi. Hafakanlar bastı. Siz buna karabasan deyin. Vicdansız bot. Ayağı sıkacak zaman mıydı şimdi? Sıkacaksan benim ayağımı sık dedimse de kendim dahil kimseyi ikna edemedim. Zira her ikna çabam, gel sen onu benim külahıma anlat dercesine alim kaldı. 
Bir gün o değilden saat 10.30'da Zafer'de buluşalım. Senin şu ayakkabıya bakalım dedim. Dedim ama bu sene kalsın denir mi ya da bugün benim işim var, çıkamam, umudunu hep içimde taşıdım. Tamam cevabı karşısında hiç şaşırmadım. Çünkü ha düğüne gitmişiz ha alışverişe. 
Buluşmak için dediğim saatte Zafer'e geçtim. Millet Zafer'de başka amaçla buluşur, biz ise alışveriş için. Bir de en kaliteli en rahat ve pahalı ayakkabıyı bulmak için dükkan dükkan dolaşalım der mi? İşte o zaman yandım demektir. 
Girdik gördüğümüz ilk mağazaya. Sordum kışlık ayakkabı reyonunuz ne tarafta diye. Gösterilen yere yöneldik. Hanım ayakkabılara bakarken ben fiyatlara göz gezdirdim. Öyle ya herkesin ilgi alanı farklı idi. İki çeşit fiyat ağırlıktaydı. Taksitli tutarları farklı olsa da peşin fiyatları 350 ve 430 idi. 430'u gözden çıkardım. Çünkü bizim evde pahalı olan muteberdi. 
İki tanesini beğendi. Hangisini alayım derken fiyatlarını bir öğrenelim dedi çocukların anası. Kasiyere fiyatlarına bir bakar mısın dedim. Kutularıyla getirirsen yardımcı olurum dedi. Birkaç kutu birden açmıştık. O kutulardan iki tanesine koyup götürdüm. 430'muş fiyatları. Pahalısını seçmişim diye hanım bir sevindi bir sevindi. Yüzünden okudum bunu. 500'e denklersek 50 lira da indirim kazanırmışız. Buna da sevindi başka şeyler de alacağız diye. Bunu da belli etmedi ama ben kaçın kurrasıyım. Kasiyer  önündeki indirimli ürünleri gösterdi. Bunlardan alabilirsiniz dedi. Üstelik bu kampanyanın bugün son günüymüş. Bugün şanslı günümüzdeydik anlaşılan. Her zaman denk gelmezdi böylesi. 
Şunu mu alayım, bunu mu alayım sorusuna şu dedim. Başka mağazalara bakmayacak mıyız sorusuna, beğendi isen, ayağın da rahat ettiyse, dolaşmamıza gerek yok. Bunlardan birini al dedim. Nihayet karar kıldık bir tanesinde. Kasaya doğru giderken 70 liralık başka neler alabiliriz hesabı yaptığımız, sağa sola bskmamızdan belliydi. Çorap mı alalım, ayakkabı sileceklerinden mi yoksa kasiyerin önünde ne işe yaradığını bilemediğim şeylerden mi derken, seçtiğimiz ayakkabıyı kutusuyla beraber kasiyere uzattım. Fiyat, 349 çıktı bu sefer. Kız şaşırdı, hanım şaşırdı. Kasiyer bir kutuya bir içindeki ayakkabıya baktı. Yanlışlığı tespit için uğraştı. Ama nafile. Ayakkabı 349 lira idi. O ikisi birden nasıl oldu bu böyle diye şaşırıp dursun. Sevinme sırası bendeydi. 15 dakika içerisinde 81 lira indirim kazanmıştım. Hanım, kasiyer ayarladın mı yoksa dedi. Ne ayarlaması? Gerçeklerin er geç çıkma gibi bir huyu vardı. Bu indirim nasıl oldu, kocama daha fazla masraf ettiremedim diye hanım üzüle dursun. Çek kızım şu karta dedim. Kızımız kartı aldı. 500'e denklemeyecek misiniz? Değilse 50 liralık indirimden faydalanamayacaksınız dedi. Kızım, ayakkabı 450 olsaydı, 50 liralık indirim için bir 50 liralık ürün daha seçerdim. Buna değerdi. Ama 349'un üzerine 151 lira daha alışveriş yapmalıyım ki o gösterdiğin ürünler bedavaya gelsin? 50 lira için 150 lira harcamama değer mi dedim. Değil dedi kasiyer. Hah şöyle ya. İnsafa gelin biraz. 
Uzatmayayım, ayakkabıyı aldık. Yanında da ayakkabı süngerinden aldık. Etti mi 379 lira. Tam ödemeyi yapacakken taksit yok mu dedim. Şu kart varsa peşin fiyatına 6 taksit yaparım dedi. Bir daha sevindim. Zira o kart olmaz mıydı bende. Uzattım hemen. Kızımız başka bir şey satamayınca poşet satmaya kalktı. 25 kuruş değil mi tamam olsun dedim. Bir baktım 2 lira girdi. Bir üzüldüm bir üzüldüm. Meğersem bunların poşeti özelmiş. Kalsın da diyemedim. 151 liradan kurtuldum, 2 liranın lafı mı olur. 381 lirayı 6 taksit yapınca bu alışveriş bana bedava gibi geldi. 
Hasılı bu alışverişten indirimli ürünlerden satamadığı için kasiyer kızımız üzüldü. Ayakkabının pahalısını seçemediği için öyle zannediyorum, eşim de üzülmüştür. Bu kadar üzülenin içinde bir de sevinen çıksın değil mi? Bu sevincin sebebi ucuz kurtulmaktır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde