Yarım asrı devireli
epey oldu. Ömrüm boyunca kendim olmaya çalıştım. Gördüğümü, duyduğumu,
okuduğumu, bana telkin edineli sorgulamayı prensip edindim. İçime sinmeyen ne
varsa bunu dile getirmekten geri kalmadım. Tanıyorsam, gidip ilgiliyle
konuştum. İki kişi arasında bir sorun olmuş ve küsmüşlerse vazife edinip
aralarını bulmaya çalıştım. Makam ve yaşça benden büyük olanlarla pek teşriki
mesaim olmadı. Aramı iyi tutayım diye bir çabam olmadı. Küçükle küçük büyükle
büyük olmaya çalıştım. Karşımda konuşanın düşüncesine katılmadıysam, bunu da
yüzüne karşı ifade ettim. Kişinin arkasından konuştuğumu fırsatını bulup yüzüne
söyledim. Hakkında belirttiğim kanaat yanlış çıkmışsa özür dilemekten
gocunmadım, helallik diledim.
Yedi yıldır da yazıp
çiziyorum. Hemen hemen yazmadığım hiçbir konu kalmadı. İyi hareket ve
söylemleri takdir ettiğimin yanında; kötü, eksik söz ve davranışları da
eleştirmekten, doğrusunun ne olduğunu yazmaktan geri durmadım. Şunu yazarsam,
bu ne der, fincancı katırlarını ürkütür, zırkıdı yer miyim demedim, kara
listeye alınırım endişesi taşımadım. Ülkeye dair olumsuz ne varsa kalemimle
ifade etmeye çalıştım. Yazılarımı özelde beğenenler paylaşımlara iz bırakmadı.
Yanımda pek kimseyi göremedim. Hoşlarına giden bir yazım çıkmışsa, ha ya işte
böyle yaz dendi.
Kutuplaşma ve
tarafgirliğin zirvesini yaşadığımız bugünlerde, yazılarımın bir karşılığının
olmayacağını bile bile yazmaya devam ettim. İster takdir görsün ister tekdir
dedim. Benim için yazmak okumaktı, kişinin kendisiyle konuşmasıydı, kişinin içini
dışa vurması ve içimi dökmesiydi. Çoğunluğun görüşünü açıklamaktan uzak durduğu
tehlikeli alanlara girerek bu konuda görüşüm budur dedim.
Kimseyi, hiçbiri grup ve
camiayı kırmadan, dökmeden, onurlarını zedelemeden eleştirel bakış açımı ve
yapıcı yaklaşım tarzımı terk etmedim. Zira kişilerle işim yoktu. Benim için söz
ve eylemlerdi alanıma giren. Bugün biri yapar, yarın başkası. Dikkat et,
tehlikeli sularda yüzüyorsun diyenlere teşekkür ettim ama gereğini yapmadım.
Dünyayı ve çevreyi düzeltme gibi bir derdim olmadı. Kendimi düzeltsem yeterdi
benim için. Bir de bu konuda şöyle düşünüyorum, duruşum şudur diyerek tarihe
şahitlik yapmak istedim. Önyargısız bakan gönüllere hitap ederek görüp duyduklarımı
elim ve dilimle düzeltemesem de kalbimle buğzetmeye çalıştım. Yazılarım bir
nevi buğz idi. Başka da elimden bir şey gelmedi.
Güce yaslanmadım. Güçten
beslenmedim. Zayıf bir birey olarak güçlüye; savruldun, bizi hayal kırıklığına
uğrattın demeye çalıştım. Bir serzenişti benimkisi. Tozlanmış kalp ve
vicdanlara hitap etmekti.
Ben böyle iken çevremin,
kelli felli insanların sessiz yürüyüşe devam ettiğini, bana dokunmayan bin
yaşasın moduna girdiğini; konuşmaktan, yazmaktan, paylaşmaktan, görüş
bildirmekten kaçındığını, haline şükrettiğini, kazanımları kaybetmekten
korktuğunu, gücün yanında saf tuttuğunu yani çok akıllıca hareket ettiğini
gördüm.
Yalnızlara oynuyorum
anlayacağınız. Ben mi yanlış yoldayım, çevrem mi diye düşüne düşüne yanlış
yolda olduğumu, kalabalıkların değil, kendimin tıpkı Temel gibi ters yolda
olduğumu nihayet öğrendim ama çok geç oldu. Şunu anladım ki çevrem, camiam,
mahallem doğru yolda. Ben ise yanlış yoldayım. Şu aşamadan sonra hiç vakit
kaybetmeden; yapacağım, beni affetmesi için Allah'tan af dilemek, kitabımda
geri adım yok demeden, inadı bırakarak kalabalığın gittiği yerden gitmek
olacaktır. Su akarken testimi doldurmaya çalışmak olacaktır. Yeter ki bu can bu
tende dursun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder