Ana içeriğe atla

Kız Çocuklarının Başörtüsü ile İmtihanı (2)

Başörtüsü çözülmeye çözüldü. Kız çocukları istediği yerde okuyabiliyor istediği yerde çalışabiliyor. Ama geçmiş tahrifat, birçoklarında derin izler bıraktı. Bu yazımda da bunun üzerinde durmaya çalışacağım. 

Kimi okurken başını açtı. Bir daha başını kapatmadı.

Açanların bir kısmı psikolojik sorun yaşadı. İlaç tedavisi gördü. Belki hala ilaç almaya devam ediyor.

Başını açmayıp görevinden atılanların bir kısmı travma yaşadı. Belki hala yaşıyor.

Okulunu yarım bırakanlar bu muameleyi hiçbir zaman kabullenmedi. (Bunda da haksız sayılmazlar.)

Yarım kalan eğitimini yurtdışında tanamlayanların ne tür sıkıntılar çektiklerini bir Allah bir aileleri bir de kendileri bilir. Ki bir kısmı da yabancı dil sorununu çözemediği için yurtdışındaki okulunu da bitiremedi.

Mağdur olanların hepsinin mağduriyeti giderilmese de kimi mağdurlar ön plana çıkarıldı. Bu mağduriyetlerinin karşılığını fazlasıyla gördü.

Başörtüsü ile birlikte katsayı kararı işin tuzu biberi oldu. Yüksek puanına rağmen birçok öğrenci, istediği bölümde okuyamadı. Katsayı konusunda erkek öğrenciler de aynı mağduriyeti yaşadı. Çoğu, hayallerindeki meslek dışında başka alanlarla yetinmek zorunda kaldı.

Başörtüsünün, bir kesim tarafından sürekli gündemde tutulması, bazılarında "Bu Müslümanların başörtüsünden başka derdi yok mu?" serzenişlerini dile getirmelerini beraberinde getirdi.

Başörtüsü mağduriyetinden dolayı kendisini itilmiş ve ötekileştirmiş hisseden bazı kız öğrenciler sonradan görev alabilseler de yaşadıkları süreç dolayısıyla çok sağlıklı görev yapamadı ve verimli olamadı.

Başörtüsü mücadelesine katılan, destek veren niceleri, bazı başı örtülülerin başörtüsü dışındaki giyim ve kuşamlarını, hal ve hareketlerini beğenmeyerek "Biz bunun için mi mücadele verdik?" dediklerine şahit olanlarınız vardır. (Buna başörtüsü dün sorundu, bugün de sorun denebilir. Kimsenin örtünüp açılmasında değilim. Kimsenin ne şekilde giyinmesine de karışacak durumum yok. Zaten karışmaya kalkanlara da bazı kadınlar” Siz ne karışırsınız? Çekin ellerinizi üzerimizden” deyiveriyor. Ne derlerse desinler ama başörtüsü bir simge bir duruş bir zihniyeti temsil ediyor. Kadın ve kızlar kızsa da toplum başörtülüden başta giyimde özen ister. Çünkü başörtüsünün bir ağırlığı bir misyonu var. Öyle başını örtmüşler var ki keşke açık olsa diyesi geliyor insanın. Öyle bir görüntü veriyor ki bakmayın başımın kapalı olduğuna. Şekil A da göründüğü gibiyim diyenler, bu örtünün ağırlığını hafiflettiğini düşünüyorum.)

Zamanında başörtüsü mücadelesi vermiş, açmam diye direnmiş bazı kız öğrenciler hiçbir baskı olmamasına rağmen sonradan kendi isteğiyle başını açmıştır.

Bugün İHL okumuş bazı kız öğrenciler, okul bittikten sonra başını açma yoluna gitmiştir. Sayısının çok az olduğunu söyleyemem.

İHL okumamasına rağmen aile ve toplumun telkiniyle ya da başkası ne der endişesiyle başlarını örten niceleri baş örtüsünü atmaya başladı.

Diğer yazımda da bir zaman başörtülü iken sonradan başını açanlar üzerine yazmaya çalışacağım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde