Ana içeriğe atla

Kız Çocuklarının Başörtüsü ile İmtihanı (1)

Başörtüsü bu ülkede hiç gündemden düşmedi. Bu konuda kısa kısa açıklama yapmak istiyorum. *Müslümanlar için başörtüsü dinin bir emridir ama dinin kendisi değildir. Dinin birçok emrinden bir tanesidir. Örtünen dinin bu emrinin gereğini yerine getirmiş, örtünmeyen ise bu emri yerine getirmemiş olur. 

*Başörtüsü bu çağda gerekli veya değil meselesi değildir. Mantık aranmamalı. Nasıl ki Hz Adem'i Allah "Hepsi serbest, sadece şu ağaca yaklaşmayacaksın" şeklinde imtihan ettiği gibi kadınları da başörtüsü ile imtihan etmektedir. 

*Başörtüsü bu ülkede hep tartışma konusu olmuştur. Laikliğe aykırı denerek kamuda başörtüsü yargı eliyle yasaklanmıştır.

*Başörtüsü yasağı siyasi malzeme olarak kullanılmış. Laik, Kemalist, solcu ve sol partilerin çoğunluğu bu yasağı savunmuş, sağ partilerin çoğu özellikle muhafazakar ve İslamcı partiler bu yasağa karşı çıkmıştır. Her iki kesim de siyasette başörtüsü üzerine siyaset yaparak az veya çok ekmek yemiştir ve ekmek yemeye devam etmektedir. 

*Birileri başörtüsünün lehinde veya aleyhinde olarak ekmek yerken bu alanda en büyük mağduriyeti başı örtülü kız çocukları, başörtülü çalışan kadınlar ve bunların aileleri yaşamıştır. Üniversiteler başta olmak üzere tüm okul kademelerine başörtülü ile girilememiş, sınıfa girenler sınıftan ve sınavdan çıkarılmış, kurumların girişinde başörtü kontrolü yapılmıştır. ÖSYM'nin yaptığı merkezi sınavlarına alınmamıştır. Üniversitelerde ikna odaları kurulmuş, direnen öğrenciler hakkında disiplin cezası uygulanmıştır. Kimi öğrenciler okumak için başını açmış kimi peruk takarak eğitimine devam etmiş kimi de okulu bırakarak ya eğitimine devam edememiş ya da imkan bularak yurtdışındaki üniversitelerde eğitimini tamamlayabilmiştir. Kimi aileler de nasılsa başörtüsü yasak diyerek zorunlu eğitiminden sonra çocuğunu okutmamıştır. Tüm bu süreçten kamuda çalışan başörtülü kadınlar da mağduriyet yaşamıştır. Açmamakta direnenler kamudan ihraç edilmiştir. 

*Başörtüsü yasağı kalksın eylemleri meydanlara taştı. Başta öğrenciler olmak üzere başörtüsüne özgürlük eylemleri yapıldı. Öğrenciler polisle karşı karşıya geldi.

*Kanun ve Anayasa ile çözülemeyen başörtüsü bir zaman geldi, bir yönetmelikle çözüldü. Eğitimin her kademesinde kız öğrenciler başörtülü olarak okuyabiliyor. Kadınlar da başörtülü olarak kamu kurum ve kuruluşların her kademesinde çalışabiliyor. Yani bir zamanlar dokunanı yakan başörtüsü nicedir serbest. Ne laiklik elden gitti ne de bu ülkeye şeriat geldi. Okul ve kurumlarda açık-kapalı tartışması ve gerginliği de olmadı. 

*Başörtüsü sorunu yönetmelikle çözülmüş olmasına rağmen bu kazanılmış hak ileride bir yönetmelik değişikliğiyle tekrar elden alınır endişesiyle siyasiler, iktidarıyla-muhalefetiyle bu kazanılmış hakkı kanun ve Anayasa ile kesin olarak çözme girişimleri yapıyor. Geçmiş günleri bilenler bugünleri görünce nereden nereye demekte çok haklılar.

*Aslında başörtüsü için bir düzenleme için ne Anayasaya ne kanuna ne de yönetmeliğe ihtiyaç var. Çünkü başörtüsü bir tercih meselesidir. İsteyen dini gerekçe yüzünden isteyen de örfi olarak örtünebilmelidir. Durum böyle olması gerekirken Türkiye bu şekilcilik yüzünden çok çekti. Yine eski günlere dönmemek, birilerini mağdur etmemek için ister kanun ister Anayasa ile düzenlenebilir. İktidar ve muhalefet de bunu istediğine göre benim dediğim olacak, yok senin dediğin olacak kısır tartışması yapmadan bu mesele bir daha gündeme gelmeyecek şekilde Mecliste çözülmelidir. Bir daha da kimse ve hiçbir siyasi parti bu konuyu kadınlar üzerinden siyasi malzeme yapmamalıdır.

Diğer yazımda da başörtüsü üzerinden yaşanan mağduriyet ve travmayı ele almaya çalışacağım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde