Ana içeriğe atla

Bir Başına Yolculuk

Bugünlerde Diyanet TV’de yayınlanan, "Diyanet'e Soralım" programında, “Kadınlar yalnız yolculuk edebilir mi” sorusuna Diyanet İşleri Başkanlığı Başkanlık Müşaviri Zeki Sayar’ın "Hanımefendilerin, eğer yanlarında oğlu, kocası gibi bir mahremi yoksa İslami ölçülere göre, 90 kilometre ve daha fazla bir sefer mesafesine yalnız gitmeleri caiz, uygun değil.” şeklinde verdiği fetva bir kesim nezdinde dillendirilerek tepki gösteriliyor. 

Bu yazımda bu konuyu irdelemek istiyorum. Seferilik, seferilik mesafesi, kadının tek başına yolculuğu ve farz namazların seferilik durumunda kısaltılması.

Sayın Zeki Sayar'ın verdiği bu fetva bir kesimin tepkisini çekmiş olsa da Diyanet'in bu konuyu soranlara yıllar yılı verdiği fetva bu yönde. Yani kadın 90 km’lik bir mesafeye yanında mahrem olmadan tek başına gidemez. 

Buradaki 90 km şartı, fıkhın seferilikle alakalı olarak koymuş olduğu bir şarttır. Bu kadar mesafe gidecekler 4 rekat farz namazları da iki rekat kılar.

Açıkçası 90 km’lik mesafe, bu mesafeyi kadının bir başına gidememesi ve namazın kısaltılması bana manidar geliyor. Bu yüzden eski fetvalar yerine yeni fetvalarla, bu konu, şartların değiştiği günümüzde güncellenmelidir. İslam çağlara hitap edecekse, bu güncelleme elzemdir. Çünkü şartların ve sebeplerin değişmesiyle fetvalar da değişir ve değişmelidir.

Gelelim 90 km şartına. Geçmişte 90 km, o günün ulaşım binitleri göz önünde bulundurulduğunda, uzak ve meşakkatli bir mesafedir. Teknolojinin geldiği, ulaşım araçlarının mesafeleri kısalttığı bugünümüzde 90 km.nin seferilik olarak görülmesi demode olmuştur. Buna bağlı olarak bu mesafe için namazın kısaltılmasının bir anlamı yoktur. Zaten namazın kısaltılmasıyla ilgili kaynak gösterilen ayetin, günümüz seferiliğiyle bir alakası yoktur. Ayette kastedilenin savaş hali olduğu ayetin siyak ve sibakından anlaşılmaktadır.

Kadının 90 km’lik bir mesafeye yanında mahremi olmadan gidememe fetvasını ele alalım. Sanırım tepkiler de buna. Bu fetva verilirken İslam müçtehitlerinin tehlikelere karşı kadını korumaya yönelik bir ictihat yaptıklarını düşünüyorum. Bir an için eski yol binitlerini bir düşünün. Kadının uçsuz bucaksız yollarda at, deve, eşek sırtında veya yürüyerek yolculuk yapması takdir edersiniz ki risklidir. Kadını olası tehlikelere karşı korumaya yönelik bu fetvanın da günümüzde geçerliliğini yitirdiğini düşünüyorum. Çünkü günümüz seyahat araçları ve yolları eskiye oranla daha güvenlidir. Pekala bir kadın yanında mahremi olmadan toplu taşıma araçları dediğimiz otobüsle, uçakla, trenle, gemiyle yolculuk yapabilir. Hatta trafiği yoğun yollarda 90 km’den fazla mesafelere özel aracıyla gidebilir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, 90 km veya daha uzak mesafe değil, yolun ve gidilen yerin güvenli olmasıdır. Yol güvenli ise kadının seyahat etmesinde bir sakınca yoktur. 

Güvenli yol konusu her ne kadın için konuşulsa da erkekler için de geçerlidir. Çünkü tehlikeli yollarda yolculuk erkekleri de kapsar. Yani bir yol tehlike barındırıyorsa o yolda yolculuk riskli olacağı için bu tür yollarda yolculuk yapılmamalıdır.

Tehlike için illa 90 km’lik bir mesafe belirlemeye de gerek yok. Pekala 5 km’lik bir mesafe de tehlikeli olabilir. Mesela bir yerleşim yerine birkaç km veya bitişik bir koru düşünün. Burası ıssız bucaksız bir yer, insan yoğunluğu bakımından tenha ise buraya da kadın olsun, erkek olsun, tek başına gitmesi uygun değildir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde