Geriye
dönme imkanım olsa, bugünkü işimi seçerdim demeyeceğim. Zira böyle
tiplerden değilim. Ne olmak isterdin derseniz hem savcı olmak isterdim hem de
savcı olmak istemezdim.
Savcı olmak istemezdim. Çünkü
mevzuatında bir olay vuku bulduğunda savcı olarak hiçbir emir ve talimat
almadan suçlularla ilgili işlem başlatmak bana göre değil. Suç ve suçlu, tarih
boyunca olmaya devam ettiğine göre işim gücüm yok da bunlarla mı uğraşacağım.
Uğraşıp da başıma iş mi açacağım? Ondan sonra delil bulup iddianame hazırla dur.
Ben o kadar uğraşıp didinip zanlı hakkında TCK'nin ilgili maddesi gereği ceza
talep edeyim. Aynı okul türünden mezun olduğumuz bir avukat çıksın, benim
delillerimi çürütmeye kalksın. Haydi avukattır, işi budur diyelim. Aynı
koridorlarda karşılaştığım, aynı adliyede birlikte aynı havayı teneffüs
ettiğim, birlikte oturup kalktığım, mahkeme salonunda yan yana oturduğum,
aynı okul türünden mezun bir hakim çıksın, benim istediğim cezayı millet adına
çöpe atsın ve zanlıya/sanığa beraat versin. Benim devlet adına istediğim cezayı
çöpe atması ne haddine. Zanlı ve avukatın gözünde hakim iyi olacak, ben
hep kötü olacağım. Madem birimiz iyi polis, diğerimiz kötü polis
olacaksa, neden ben iyi polis rolünü üstlenmiyorum, değil mi?
Savcı
olmak isterim. Çünkü herhangi bir vukuatta kendiliğimden harekete geçme gibi
bir derdim hiç olmayacak. Her ne kadar mesleğim gereği kimseden emir ve talimat
almasam da ben emirsiz ve talimatsız yaşayamam. Ruhuma işlemiş bir defa. Bir
amirim bana, şunun hakkında bir iddianame hazırla deyinceye kadar ülke yıkılsa
hiç umurumda olmaz. Oturur keyif çatarım koltuğumda. Çünkü devlet dediğin emir
ve talimatla yönetilir. Bir sanık, bir zanlı hakkında bir büyüğümün ricası
benim için emirdir. Bu konuda asker gibi düşünürüm. Emir verilince şak yerine
getiririm. Şunu sal derse salar, bunu ipe gönder derse gönderirim. Saldığıma
büyüğümden tepki gelirse, zanlının yakalanması için yeni bir yazı çıkartırım.
Polisler zaten emrimde. Onlar suçluyu yakalamak için uğraşsın dursun. Zaten ne
iş yapıyorlar ki...
Burada içinizden birileri, sen
savcısın. Emir ve talimat almadan kendiliğinden görevini yapacaksın ve adaleti
tesis için uğraşacaksın diyerek bana görevimi hatırlatmaya çalışmak
isteyebilir. Bu tip akıl veren ve yol gösterenleri asla sevmem. Bunların
yaptıkları edebiyat parçalamaktan ve dürüstlük abidesi kesilmekten başka bir
şey değildir. Ben olması gerekene değil, uygulamaya bakarım. Zira benim adaleti
tesis etmeye çalışmaktan ziyade beni bu koltuğa getirenlere karşı bir
sorumluluğum var. Yani adalet diye bir derdim yok. Zaten adalet isteyenler hep
güçsüzlerdir. Güçlüler varken güçsüzlerin yanında yer alarak kendimi ateşe
atamam. Düşenin dostu olmadığını bilirim. Hatta düşene bir tekme de ben
vururum.
Hasılı emir talimatla iş yaparım.
Bunun dışında keyfime bakarım. Alırım yanıma korumayı, binerim makam aracıma,
otururum arka sağ koltuğa, sür oğlum şuraya derim. Şoförüm beni her zaman
evimden alır, akşam evime bırakır. Nasılsa hız sınırına riayet de yok. Bas
oğlum gaza derim. Arabama vurmuşlar, çizilmiş, kirlenmiş, yakıtı bitmiş, bakım zamanı
gelmiş...hepsini şoförüm yapar, bana hizmet eden pardon hizmet ettiğim devlete
de fatura eder, olur biter. Yani elim cebime gitmez. Kendi aracımın da
garajımda turşusunu kurarım. Yakıt derdi, toplu ulaşım derdi, aracımın yıpranma
diye bir derdi hiç olmaz. Zamanı gelince km'si düşük, sıfır araba gibi satarım.
Eşim ya da çocuğum bir yere gidip bir yerden mi alınacak. Şoförüm onların
emrinde. İşte benim istediğim savcılık bu. Diğeri sizin olsun.
*23/09/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder