Ana içeriğe atla

Yazmak mı İstiyorsun? (2)

(Dünden devam)

—Anladığım kadarıyla sen içini dökmek ve halkın derdine tercüman olmak istiyorsun. Bence kendine tercüman ol, bildiklerini kendine sakla, içine at ve sır küpü gibi ol ya da yazdıklarını bilgisayara dök ve bu döktüklerini paylaşma. Bilgisayar senin sırdaşın olsun. Eski yazdıklarını döner döner okursun. Ne yazmışım be! Ta ne zaman demişim bunları dersin. Yok, bu beni kesmez diyorsan, bildiğim kadarıyla geniş bir evin var. Kimsenin olmadığı odalardan birine geç. Kapıyı, pencereyi kapat. Avazın çıktığı kadar bağır. Derdin ne ise bu odada, karşında birileri varmış gibi kendi kendine konuş. Burada, sesinin dışarıdan duyulmamasına dikkat edeceksin. Bunun için müziği sonuna kadar açmanda fayda var. Deşarj olduktan sonra kapıyı aç, insanların içine gir. Bugünlerimize ne kadar şükretsek azdır, de.

—Biraz abartmıyor musun?

—Ne abartması. Sana hayatı anlatıyorum. Sen bana abartıyorsun diyorsun. Mesela sen yaşadığımız ve etkisini her geçen gün hissettiğimiz hayat pahalılığından, kurdan, kur garantisinden vs. memnun musun?

—Değilim. Bundan kim memnun ki…

—Dert edindiğini yazacağına göre bundan da bahsedeceksin o zaman?

—Elbette. Yazmamın ne sakıncası var, söyler misin?

—İşte bu, senin tehlikeli sularda yüzeceğinin göstergesidir.

—Diyelim ki yazdım. Başıma neler gelir? Kim, ne yapabilir?

—Her şeyden nem kapan savunmacı tipler seni topa yani kurşun yağmuruna tutar. Görürsün Hanya’yı Konya’yı.

—Mesela?

—En hafifiyle hain, nankör ilan edilir, muhalif görülürsün ve kara listeye alınırsın. Herkesin tu kaka yaptığı bir terör örgütüyle bağın kurulmaya çalışılır. İstediği ve beklentisi gerçekleşmediği için böyle yazıyor denir. Bunların yanında mevcut durumu savunmak ve gerekçe üretmek için seni ikna etmeye çalışırlar. Bunda problem yok. Keşke dediklerine önce kendileri inansalar, hiç gam yemezsin.

—Ne derler?

—Enflasyondan dert yandın mesela. “Sadece biz miyiz efendim. Dünya kırılıyor enflasyondan. Üstelik dünya tedarik sıkıntısı bile çekiyor” denir. Efendim, bizdeki biraz fazla değil mi? Deprem üssü gibiyiz. Bizdeki enflasyona göre onlarınki enflasyon bile sayılmaz dersin. “Tamam, bizi biraz fazla etkiliyor ama salgını göz ardı etmemek lazım. Bu salgın döneminde esnafa yardım edildi. Bunu da hesaba katmak lazım” denir. Başka ülkelerde salgın yok mu, onların devletleri kapanma esnasında mağdur olanları desteklemedi mi dersen, “Geçmiş yapılanları unutmamak lazım. Çünkü bu ülkeye çok şey yapıldı. Say say bitmez. Hele savunma sanayiine bir bak” denir. Döviz çıktı dersin, ah şu dış güçler yok mu denir. Başlarına taş düşse dış güçlerden bilen ve buna inanan yığınlar var. Başlarlar hemen “Efendim, faizle mücadele ediyor. Bu faiz değil mi bizim belimizi büken” denir. Yahu burada faizle nasıl mücadele ediliyor diyorsun. “Bu birden olur mu? Zaman tanımak lazım” denir. Devlet faizi indirdi ama piyasa kendisini dinlemiyor. Bak, bankalar daha yüksek faiz veriyor. Kendisi de indirdiği faizden daha fazlasına borçlanıyor. Hazırında faizler yükseldi diyorsun. “Tamam, istediğiniz faizin yükselmesi değil miydi? İşte dediğiniz oldu. Daha ne istersiniz” deniyor. Ülke ülke ülkelerin 10 yıllık borçlanmasını veriyor, kıyaslıyorsun. “Sen hiç pazarda limon sattın mı? 80 öncesi sen hiç kuyruklara girdin mi deniyor. Buna sadece pes doğrusu diyorsun. Zamlardan ders yanıyorsun, her ülkede var. Biz diğer ülkelere göre daha ucuz yiyor, içiyor ve kullanıyoruz. Bak Almanya’daki petrol fiyatlarına. Biz bedava kullanıyoruz. Üstelik zam ve enflasyon bu ülkede hep var vs. deniyor.

—Ne yapayım bu durumda?

—Ne yapacağımı yok. Gördüğüm kadarıyla yazmada kararlısın. Hamama giren terler. Allah yardımcın olsun demekten başka diyeceğim yok.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde