Ana içeriğe atla

Ömer'in Yolundan Gidelim

Dindar, mütedeyyin insanlar ve İslamcılar dört halife içerisinde adaletiyle nam salmış Hz Ömer'i ayrı bir yere koyarlar. Tüm sahabeyi severler ama Hz Ömer'i daha bir fazla severler. Çok sevmelerinden olsa gerek, çocuklarına Ömer ismini de verirler. Türkiye’de 541.475 kişi ile Ömer ismi en fazla konan 13.isim olarak istatistiklerde yerini almıştır. Yarım milyondan fazla kişi demektir bu. Ömer isminin bu kadar çok konmasında bu milletin adalete susadığının bir göstergesidir.

Çocuklarımıza Ömer ismini vermenin yanında dindar camia, referanslarında mutlaka Hz Ömer’e atıf yaparlar. “Ben yanılırsam, ne yaparsınız” sorusuna, sahabenin, “Seni şu kılıcımla düzeltiriz” dediği, bunun üzerine Hz Ömer’in Allah’a şükrettiği belirtilir kaynaklarda. Akif’in “Kocakarı ile Ömer” piyesi, 80 öncesi kapalı gişe olarak izlenmiştir. Ki bu piyeste torunlarına bakmakta zorlanan, yiyecek ekmeğe muhtaç bir kadının “Adli ilahide Allah, Ömer’e soracak bunu” sözünü hatırlamayanımız yoktur. “Diyarı Dicle’de bir koyunu bir kurt kopsa, sorar onu adli ilahide Allah Ömer’den” sözü de Hz Ömer ile ilgili söylenir. Mihrin alıp başını gittiği, yüksek rakamların telaffuz edildiği bir ortamda, mihre sınır getirmek isteyince bir kadının Kur’an’da yazmayan, peygamberin yasaklamadığı bir durumla ilgili hangi hakla sınır getirmek istiyorsun itirazı üzerine Hz Ömer bu tasarrufundan vazgeçer. Ki koysa iyiymiş. Bu da ayrı bir mesele. Bir ganimet paylaşımı sonrasında herkese eşit bir şekilde paylaşılan bir kumaşı Hz Ömer’in üzerinde görenler, “Kimseye bir elbise çıkmayan bu kumaştan kendine nasıl elbise çıkardın” sorgusu yapılmış. Buna oğlunun, “Ben kendi payımı babama verdim” şeklinde cevap verdiği belirtilir.

Hz Ömer’le ilgili anekdotlar anlatmakla bitmez. Zaten niyetim de Hz Ömer’i ve hayatını anlatmak değil. Burada değinmek istediğim, Hz Ömer üzerinde bu kadar çok durmamızın temelinde, devlet başkanı olarak Hz Ömer’in, adaleti yerleştirmeye çalıştığı, onca azametine rağmen eleştiriye açık olduğu, sahabenin ondan hesap sorabildiği, devlet başkanı olması hasebiyle her şeyden sorumlu olduğu bilincini taşıdığı yatmaktadır. Bundandır ki hepimiz Ömerler arıyoruz. Zaten çocuklarımıza isim vermedeki amacımız da Ömer gibi olsun isteğidir. Çünkü insan ad aldığına çeker denir bizde.

Peki, Hz Ömer her işini adalet üzerine oturtmaya çalışıyorsa biz bugün adaletin neresindeyiz? Hz Ömer eleştiriye açık ise biz bugün eleştiriye ne kadar açığız? Hz Ömer’den hesap sorulabildiğine göre biz bugün hangi idareci ve sorumlumuzdan hesap sorabiliyor ve hesap verebiliyoruz? Başımıza gelen onca olumsuzluğun ne kadarının sorumluluğunu alıp özeleştiri yapabiliyoruz?

Bence Ömerler aramayı bırakmak lazım. Çünkü işin kolaycılığı bu. Mademki Hz Ömer bizim için rol modeldir. O zaman Ömer arama yerine Ömer olmayı denememiz lazım. Şu kokuşmuşlukta Ömer olmanın da bu ülkede bir bedel olduğunu söylemek isterim. Böyle bir Ömer’e ilk karşı çıkacaklar da Ömer arayanlar olacaktır. Çünkü Ömer üzerinden ekmek yemeyi seviyoruz vesselam. Tıpkı dinin muhabbetini sevdiğimiz gibi Ömer’in de muhabbetini seviyoruz. Bu da zor ise Ömer gibi olamıyorsak, bari onun yolundan gitmeyi deneyebiliriz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde