Ana içeriğe atla

Kumar

Toplum olarak kumarı ve kumar oynayanları sevmesek de içimizde kumar oynayanlarımız var. Niçin sevmeyiz? Çünkü ocakları söndüren bir yönü var kumarın. Kötülükleri pek çok olsa da ailelerin dağılmasına da sebebiyet veriyor. Ki bugüne kadar kumardan ihya olan olmamasına rağmen bu yolun yolcuları yine kumar oynamaya devam ediyor. Dinimiz de haksız kazanç olduğu için kumarı yasaklar. Gerekçe olarak içkiyle beraber kumarın araya düşmanlık ve kin soktuğu, Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoyduğunu Allah belirtiyor Maide 91.ayette. Çünkü kumarda gözleri kör edecek şekilde daha fazla kazanma ve kaybettiğini yerine koyma inadı vardır.

Kumar derken belirli platformlarda, mahzenlerde ve dijital ortamlarda para karşılığı oynanan, ütme ve ütülmeye dayalı oyunları kastetmiyorum. Günümüzde kumarın alanı o kadar geniş ve çeşitli ki say say bitmez. Nerede alın terletmeden elde edilen haksız bir kazanç varsa orada, o şeyde kumarın izlerine rastlamak mümkün. Son birkaç aydır ülkenin yabancı para ile imtihanı da bana göre kumardan başka bir şey değil. Bu yazımda da bunu işlemeye çalışacağım.

Son birkaç ay içerisinde döviz karşısında paramızın pul olduğu hepimizin malumu. Döviz günbegün bir önceki günü egale ederek kendi rekorunu kırdı. Her yükseliş ve rekor başta petrol ürünleri olmak üzere vatandaşa iğneden ipliğe her türlü ürüne zam olarak döndü. Ürüne zam gelecek düşüncesiyle parası olan daha fazla ürün alarak stok yapma yoluna gitti. Kimse aldığı bir ürünü ikinci gidişinde aynı fiyattan bulamadı. Zamlardan dolayı kah 5’li marketler zincirine kızdık kah fahiş zam yapan firmalara kah stok yapanlara kah dış güçlere.

TL'nin pul olduğunu, devletin de bir şey yapmadığını/yapamadığını toplum olarak yaşadık ve bunun sonu nereye varacak diye endişe içerisinde izledik. Herkesin sabahtan akşama gündemi, ne olacak bu dövizin, altının durumu ve memleketin hali oldu. Bu olağanüstü durumu görüp endişe içerisinde olup biteni izleyen, elinde üç beş kuruşu olan vatandaşın çoğu, doların ateşinin sönmediğini görünce, bari paramın değerini koruyayım diyerek döviz ve altına yöneldi. Bu kesim yüksek rakamlardan altın ve döviz aldı. Parasını dövize çevirenlerden bir tanesi de burnu iyi koku olan, piyasayı takip eden para babalarıdır. Bu kesim borsa-faiz ve döviz üçgeni içerisinde döner dolaşır. Çünkü onlar parasını yatırıma dönüştürmeyen, sürekli paradan para kazanan tiplerdir. Bunlar paraya para demezler ve daima kazanan olmalarına rağmen gözleri paraya da doymaz. Bu tiplerin ülke diye bir dertleri de yok. Bunlar, dövizi düşükken alıp yüksekken bozduranlardır. Şu anda döviz düştü. Bunlar piyasadan yine döviz alma yoluna giderler. Döviz düşse de yükselse de her daim bunlar kazanır. Dövizi anormal bir şekilde köpürtenler de bu kesimdir. Kaybeden kesim ise dövizin ateşinin bir türlü sönmediğini gören ve üç beş kuruş parasını erimesin diye bir panik ve endişe içerisinde, altın ve döviz yüksek iken parasını altın veya dövize yatıran kesimdir. Çoğu elindeki sermayesini de kaybetti.

Dövizin birkaç ay içerisinde yükselmesi ve bir gece aniden düşmesi kumardan başka bir şey değildir. Kumardan da öte bir şey olsa gerek. 20 Aralık gecesi olup bitenler fiili olarak kumar oynamaya rahmet okutur türdendir. Kumarda, oynuyorsun ve sonucunda kazanıyor veya kaybediyorsun. Haksız kazanç da olsa en azından burada bir emek var. Döviz ve altın ile oynamada ise bir emek yok. 20 Aralık gündüzünde bir değer ifade eden paranın, üzerinde herhangi bir işlem yapmadan bir bakmışsın ki hesaptaki para eriyivermiş.

Bu nahoş durum gelip geçti. Bu olup bitenlerden hem devlet hem de millet olarak oturup bir düşünmemiz lazım ki bundan sonra bir daha böyle durumlarla karşılaşmayalım. Burada işin en sevindirici yanı, dövizin ateşinin sönmesi. Üzücü yanı ise Hazine Bakanı’nın da ifade ettiği gibi küçük yatırımcının bu oynanan oyunda kaybetmesidir. Sosyal medyada paylaşım yapanlardan bir kısmının, parasını kaybedip üzülenlere sevindiğini görünce, bunların bu yaptığına üzüldüğümü ifade etmek isterim. Çünkü üzüntü ve dertli insanların mutsuzluğu üzerine mutluluk kurmak, oh olsun demek hoş değil.

Allah bize bir daha böyle kumar oynatmasın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde