Ana içeriğe atla

Azimli’yi Farklı Okumak (2) *

Mehmet Azimli’nin dört halife üzerine yazdığı farklı okumak şeklindeki kitapları epey bir ses getirdi. Bir kesim tarafından da kıyasıya eleştirildi. Hala da eleştirilmeye, kendisine vebalı gibi davranılmaya devam ediliyor. Eleştirilmesini anlarım. Yazıp çiziyorsan ve konuşuyorsan, tasvip kadar eleştiri de olur. Zira hamama giren terler ama vebalı gibi bir muameleye tabi tutulmasını hiç anlamıyorum. Aynı şekilde eleştiriyi aşıp hakaretler yapılmasını ise hiç tasvip etmem. Bu yazımı da kendisine yapılan bir hakaret dolayısıyla ele aldım. Zira hem hakaret hem hakaretin sonucu üzücü mü üzücü. Ülkemin ve geldiğimiz noktayı sizlerin takdirine sunuyorum:

Azimli’nin seri halinde yazdığı eserlerden bir tanesi de 2016 yılında çıkan “Hasan & Muaviye” isimli eseridir. Twitter ve İnstagram hesabı olan C.M. isimli biri, bu eseri bahane ederek youtube kanalı üzerinden, Sayın Azimli’ye ağza alınmayacak küfür ve hakaretleri yağdırmış. Kendisine yaptığı küfürler yetmediği gibi muhterem anasını da karıştırmış. (Burada o küfürlere ve ilgili kişinin ismine yer vermeyeceğim. Zira kem söz sahibine aittir. İsim ve küfürlerine yer vererek sayfamı kirletmek istemiyorum. Cevap verebilecek çap ve kapasitesi olmayan biri de ancak küfürle kendini ifade etmeye çalışır. Aslında kendini anlatır. Maalesef birikimiyle ön plana çıkamayanlar şöhret olma adına bu yola başvurabilirler.)  

Yapılan küfürler vahim olmaya vahim. İşin daha vahimi ise kendisine yapılan hakaretleri haber alan Azimli, küfürbazın sosyal medya adreslerini tespit edip tüm suç delillerini ortaya koyarak avukatı aracılığıyla savcılığa suç duyurusunda bulunur. Başsavcılık ne yapmış olabilir? Bir tahmin edin bakalım. Herhalde davayı kabul edip ilgili kişi hakkında iddianame hazırlamıştır dersiniz. Normal şartlarda savcılıktan bu beklenir. Zira adalet bunu gerektirir. Bakalım, savcılık ne demiş: “Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ile yapılan yazışmalarda Twitter ve Youtube kullanıcısının tespit edilemediğinin bildirildiği, Yargıtay 15.Ceza Dairesinin 2019/4623 Esas, 2019/6805 Karar numaralı ilamında ‘...sosyal paylaşım ağlarını yöneten şirket merkezinin Amerika Birleşik Devletlerinde bulunması nedeniyle adı geçen ülke adli makamları ile yazışma yapılması gerektiği, ancak benzer soruşturmalar için yapılan yazışmalarda ABD'deki yasal düzenlemelerin şüphelinin tespitine yönelik işlemlerin yapılmasına uygun olmadığı, bu husustaki taleplerin olumsuz karşılandığı bilgisine yer verildiği, e-iletilerin gönderilmesinde kullanılan ve yurt dışında bulunan serverlerden söz konusu ülkelerdeki "Kişisel Verilerin Korunması Yasaları" nedeniyle gönderen kişilerin kimliklerinin belirlenmesine yarayacak bilgiler almanın mümkün bulunmadığı, soruşturmanın devamı halinde yeni delillere ulaşmanın teknik ve hukuki açıdan mümkün bulunmadığı, yeni delil elde edilmesi durumda soruşturmanın yeniden ele alınmasının her zaman olanaklı bulunduğu...’ şeklinde karar verildiği, somut olayımızda da Twitter ve Youtube adresinin… üzerinden yayın yaptığının belirlendiği, belirtilen ülkenin yerel mevzuatı gereğince anılan sitenin kullanıcı bilgilerini vermekten kaçındığı, bu nedenle de müştekinin iddiasına konu olayda kullanılan hesabın kullanıcısının belirlenemediği anlaşıldığından, meçhul şüpheli hakkında kamu adına KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA” şeklinde karar veriyor. Yani takipsizlik veriyor.

Takipsizlik kararında başsavcılık, Yargıtay 15.Ceza Dairesinin 2019 tarihli gerekçesine yer verirken 1 Ekim 2020’de yürürlüğe giren kamuoyunda “Sosyal Medya Yasası” diye bilinen yasayı, Yargıtay'ın 08.06.2021 tarihli kararını ve yine Yargıtay'ın 27/05/2021 tarihli içtihadını es geçiyor.

Sizi fazla detaya boğmayayım ama 2020 ve 2021 tarihli yasa, karar ve içtihatlar varken savcının 2019 tarihli gerekçeye atıf yapıp takipsizlik vermesi, başlı başına bir garabet. Yeni mevzuat varken eski ile işlem yapan bir memur olsa başına gelmedik kalmaz ve tefe konur.

Şimdi gelelim karara. Küfürbazın sayfasına girdim. Hala aktif ve küfürler yağdırdığı videosu bile hala sosyal medyada duruyor. Savcılık da böyle karar verdiğine göre benim bu karardan anladığım, “Kardeşim, küfürlerine devam et. Zira ben sana bir şey yapmam, Azimli ile gazan mübarek olsun” şeklindedir. Yani birileri sosyal medyadan birilerine küfredecek, bizim adalet dağıtan mahkemeler de hakkında şikayet ve suç duyurusu olmasına rağmen seyredecek. Yazık, adaletimizin geldiği noktaya. Bu vatandaşın, özellikle mağdurların bunu hak ettiğini düşünmüyorum.

Bu durum yani mahkemenin bu muamelesi herkese mi böyle? Sanmıyorum. Çünkü bazen sosyal medya üzerinden özellikle siyasi kişiliği olanlara birileri hakaret ettiği zaman polis birkaç saat içinde böylelerini yakalayıp savcılığa sevk ediyor. Merak ediyorum, güçlülere yapılan hakaret ve küfürlere, ABD merkezli bu sosyal medyalar yardımcı oluyor ama nedense gücü, kuvveti olmayanlara mevzuatımız müsait değil” deniyor. Yesinler sizin adalet anlayışınızı. Tuz koktuktan sonra bu vatandaş ne yapacak gerçekten. Bu durumda Azimli de küfürbaz gibi küfür ederek onun seviyesine mi düşsün.

Bir cümleyle de küfürbaza değineyim. Sosyal medya üzerinden sürelerin tefsirini yaptığına göre demek ki bu küfürbaz; dindar, mütedeyyin ve dini tahsil yapmış biri. Yani dört dörtlük bir Müslüman ve tebliğ yapıyor. Merak ediyorum, küfürle tebliğe İslam’ın neresinde cevaz veriliyor?

*25/12/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde