15 Temmuz 2021 Perşembe

Boğaziçi, Niçin Olmasın!

Atanmasının üzerinden bir 6 ay geçtikten sonra Boğaziçi Rektörü görevinden alınmış. Olabilir. Ne atanırken hikmetinden sual ettim ne de alınırken. Zira bu kısımlar beni ilgilendirmez. Beni esas ilgilendiren, rektörlük makamının boş bırakılması. Yani yeni bir atama yapılmaması. Nasıl ki devlet boşluk kabul etmezse bu makam da boşluk kabul etmez.

Bu boşluk beni endişelendirmekle beraber umutlandırıyor aynı zamanda. Acaba benim atamamla ilgili bir istişare yapılıyor olabilir mi umudunu hiç olmadığı kadar taşıyorum. Çünkü önceki kararlarda "Falan alındı. Yerine falan atandı" denir, konu kapanırdı. Bu durumda nasıl umutlanmam ben.

Diyebilirsiniz ki rektör olarak atanmak için şartların tutmuyor, akademisyen değilsin, Prof. unvanın yok. Şart dediğiniz nedir ki sizin? Bakarsınız bir üniversite bana fahri profesörlük unvanı verir. Alın size bir unvan. Olmaz olmaz demeyin. Bakarsınız şartlar ve ortam bu şekil oluşturulur ve ben Boğaziçi Rektörü olurum. Yeter ki istensin, yeter ki benim midem kabul etsin. Bunu nezaket ve tevazu yönünden söylüyorum. Böyle şeyler için midem bayram eder. Üzerine de boğaza nazır bir boş mezar verilirse şu fani dünyada daha ne isterim.

Haydi oldun. Koskoca üniversite ve bu üniversitenin teamülleri var. Nasıl yöneteceksiniz diyebilirsiniz. Dersiniz. Zira amacınız moral bozmak ve pişmiş aşa su katmak değil mi? Olsun. Kusura bakmayın ama böyle mide bulandırıcı ve çekememezliğin zirve yaptığı sorularınıza pabuç bırakmam. Bir gece atamasının akabinde, daha mesai bitmeden görevime başlarım. Oradaki akademisyenler bana sırtını dönermiş, öğrencileri eylem yaparmış... hiç umurumda olmaz. Protestolar arasında işimi yaparım.

Ne mi yaparım? Atamadan söylemek istemem ama madem sordunuz. Biraz kopya vereyim:

Bir defa yeni ve radikal karara imza atmam. Kurum kültürü adına ve alınacağımı bile bile selefimin yaptıklarının üzerine koya koya onun yolundan giderim. Çünkü devlette devamlılık esastır:

Önce kendime yardımcılar seçmeye çalışırım. Yardımcılarımı mülakatla seçerim. Bu benim kırmızıçizgimdir. 

Ardından benim gelmemi protesto eden eylemcilerin arasına katılırım. Ne istediklerini sorarım. Daha sekreterimi atamadığım için isteklerini bir daha okunmaz yazımla tek tek not ederim. Onlara, yerden göğe haklısınız. Zaten ben bunları yapmaya geldim. Sizinle beraberim. Bana zaman verin. Zira zaman her şeyin ilacıdır.  Düşün peşime derim. Ben önde, protestocularım arkamda, Sultan Ahmet Meydanına doğru yürüyüşe geçerim. Eylemciler bakarlar ki bu da bizden derler ve ilk gün eylemlerine son verirler. Uzun bir yorgunluğun ardından gider evlerine. Mışıl mışıl uyurlar. 

Onları bu şekil ikna ettikten sonra daha oturamadığım koltuğuma gider, otururum. Ardından selefi neler yapmış. Onlara bir bir göz atarım. O, hukuk ve uluslararası ilişkiler bölümlerini mi açmış. Ben üzerine ilahiyat pardon İslami İlimler Fakültesi açarım. Buradan lütfen başka anlam çıkarmayın. Ben ilahiyatçıyım. Atandığım yerde elbette derse girebileceğim maaş karşılığı bir dersim olacak, değil mi? 

Bu icraatımı gören ve daha önce bana ve benden öncekine sırtını dönen akademisyenler bu sefer sırt dönmeyi bırakacak, bana doğru dönecek ve üzerime çullanmak için hamle yapacaklar. Yapsınlar. Hiç problem değil. Önemli olan, onların yüzünü bana dönmeleri değil miydi? Ha öyle ha böyle döndüler işte. Bana zarar verirlermiş. Çok da umurumdaydı sanki. Bilsinler ki ben oraya gelirken kefenimi giydim de geldim. Bakmayın üzerimde takım elbise olduğuna. Gazi veya şehit olursam devlete öncelikli olarak atanmaları yönüyle çocuklarım yaşar. Beni de devlet erkanı her Şehitler Haftasında ve 15 Temmuzda ziyarete gelirler. 

Yaşarsam, kefeni yırttım derim. Kendim ihya olurum. 

Diyelim yaşadım ve rektörlüğe devam ediyorum. Başarım sorgulanacaksa benim başarım, selefimden bir gün daha fazla görevimde kalma kriteridir. Bunu da beni atayan iradenin gözeteceğini düşünüyorum. 

Unutmayın ki bu yazı benim CV'imdir. Haydi hayırlısı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder