Ana içeriğe atla

Bilemezsiniz benim Neye Sevindiğimi?

İçim içime sığmıyor bugün. Sevinçliyim çünkü. Nasıl sevinmem ki. Dünyalar benim oldu zira. Nedir seni bu kadar mutlu eden derseniz? Neye sevindiğimi ben biliyorum da siz nereden bileceksiniz. Çünkü ülke olarak bugünlerde bizi mutlu edecek o kadar çok olay cereyan etti ki görmeye alışkın olmayınca hangi birine sevineceğimizi şaşırdık. Bilin bakalım bugün beni mutlu eden nedir?

-Tosuncuk’un yakalanması,

-Temmuzdan geçerli elektrik, doğal gaz, LPG ve bazı içki çeşitlerine değişik oranlarda zam gelmesi,

-Bugünün pazar olması yani tatil…

Bir çırpıda bunlar saydınız bana.

Doğrusunu isterseniz, ver elini gurbet eller dedikten sonra Tosuncuk’un Türk adaletine teslim olması beni pek sevindirmedi. Zira böyle müteşebbis ruhlu kardeşlerimizin önünü açmak gerektiğini düşünüyorum. Tamam, bir kısım insanımızın parasını dolandırmış, paralarını iç etmiş ve gününü gün etmek için yurtdışını mesken edinmiş ve kazandığı parayı har vurup harman savurmuş ve bugün meteliğe kurşun atar hale gelmiş ve bari Yüce Türk adaletinin şefkatli ellerine sığınayım demiş olabilir. Tüm bunlar ve daha fazlasını yapamaz mı? Yapar zira insanlık hali. Her birimizin başına gelebilir. Ümit ediyorum ki Türk adaleti, 4 gün gözlem altında tuttuktan sonra onu “adli kontrol şartı” ile serbest bırakacaktır. Çünkü burada kendiliğinden teslim olma durumu var, mahkemede iyi hali olacak. Öyle zannediyorum, mahkeme bunları göz önünde bulunduracak ve “Haydi kardeşim, bu ülkede kanmaya namzet insanlar ve senin gibi gözü açıklar olduktan sonra sen onları kandırmaya devam et ve öyle para biriktir ki kaçarken Karun gibi parayla git. Bu para seni ölünceye kadar beslesin. Yoksa oralarda sersefil olursun” diyecektir.

Elektriğe yüzde 15, doğal gaza yüzde 12, LPG’ye 50-60 kuruş, bazı içki türlerine yüzde 3-4 arası zam gelmesi de elbette bizi sevindirmeli. Kullanıyorsak bedelini ödemek zorundayız. Döviz TL karşısında değer kazanırken bu ülkenin yöneticileri bunu seyredecek değildir elbet ve gereğini yapacaktır. Ki geçmiş hükümetlerimiz de bunu daha fazlasıyla hep yapmışlardır. Burada geçmişten günümüze gelen bir temayül yerine getirilmiştir. Durum bu kadar basit. Buna sevinmeyen nankörler olursa onlara tek diyeceğimiz, kimse elektrik kullanmak zorunda değildir. Pekala eskisi gibi gaz lambasına dönebilir. Doğal gazı bırakıp soba kurabilir. LPG zammından etkilenmemek için özel araç yerine toplu taşıma araçlarını tercih edebilir. Yok öyle hem keyfimden ödün vermeyeceğim hem de zamlardan şikayet etmek. Keyfin ve zevkin bir bedeli olmalı değil mi? Devlet de bunu yapıyor. Burada beni tek düşündüren içkiseverler için içki türlerine gelen zam. Bu ürünlere zam yapılmasa iyiydi ama oldu bir kere. Bereket zammın oranı pek yüksek değil.

Pazar tatiline siz sevinebilirsiniz ama benim için pazar tatilinin pek bir anlamı yok. Zira sevinsem de tadı olmaz. Çünkü pazartesi sendromu pazar günden başlar.

Neyse siz bunlara sevinedurun. Beni sevindiren esas bunlar değil. Nedir seni bu kadar sevindiren derseniz, gözlüğümün bulunmasına sevindim efendim. Ne alaka demeyin. Bu kadar basit bir şeye sevindim anlayacağınız. Sabah kalktıktan sonra her zaman koyduğum ve koyma ihtimali olan her yere dönüp dönüp baktım hatta gözümde olabilir mi diye elimi gözüme bile götürdüm. Yoktu. Sanki uçup gitmişti benim gözlük. Sonunda buldum. Meğersem merdivenin sağına koyduğum gözlüğü bu sefer sol tarafa koymuşum. Gözlüğümü bulunca sevincim ikiye katlandı. Birincisi gözlüğü bulmama, ikincisi bu sefer gözlük aradığımdan anamın haberinin olmamasına. Şayet gözlük aradığımdan anamın haberi olsaydı, onun teşhisi belliydi çünkü. Oğlum, sende tansiyon var da ondan unutuyorsun der hep. Anamın teşhisi bu iken sizin teşhisiniz de öyle zannediyorum ihtiyarlığın alameti bunlar dersiniz. Siz ne derseniz deyin, ben gözlüğümü buldum ya ötesi benim için hiç önemli değil.

Yorumlar

  1. Ramazan abi, bu ortası mıknatıslı gözlükler var boyunda asılı duran bence en güzelleri. 42 yaşında bir birey olarak şimdi kullanmasam da 50'lerde sanırım onlardan alacağım. Bazı bazı görmekte sorun yaşayabiliyorum. Kaybetmem sanırım.

    YanıtlaSil
  2. Vardır mıknatıslı gözlükler. Kimi de ip takıp boynuna uzatıyor. Ben şimdilik yakın gözlüğe ihtiyaç hissetmiyorum. Taktığım gözlük uzak gözlüğü. Bir şey okuyacağım zaman bunu çıkarıyorum. Saçlarımın üstüne koyuyorum. Saçlar kısa olunca gözlük orada da durmuyor. Bu sefer sağa sola koyuyorum. Sonrasında gözlük arayışına giriyorum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde