Son kripto para vurgununun ardından hafızamı yokluyorum. Gözümün
önüne 80 sonrası bankerler, 90'lı yıllarda adına yeşil sermaye dedikleri
holdingler, 2000 sonrası Çiftlikbank şimdi de Thedox geldi. Biraz arşiv
karıştırsak daha niceleri ve nice kirli çamaşırlar çıkar ortaya. Bunların içerisinde
kuruluş ve ortaya çıkış amacı dolandırıcılık olmayan ama geldiği nokta
itibariyle arkasında binlerce mağdur bırakan bir durum söz konusu olduğu
görülmektedir.. Hesapların haklenmesini, kontör isteme, terörle mücadele adı
altında para istenmesini saymıyorum bile.
Köşeyi dönüp mağdur edenlerin ve mağdur olanların ortak noktası,
daha fazla para kazanma hırsı olduğu açıktır. Fazla emek sarf etmeden, parayı
üretimde değerlendirmeden, oturduğumuz yerden -deli- para kazanma aşkıdır bunun
Türkçesi. Her yılbaşı öncesi piyango bileti alma, devlet eliyle yürütülen diğer
şans oyunlarına para yatırma da aynı kapıya çıkar.
Kim fazla para kazanmak istemez? Benim parada pulda gözüm yok,
fazla para istemem diyen kaç kişi var aramızda? Herkes, ama çalışarak ama çalışmadan
ve alın terletmeden köşeyi dönme hayali kurmakta. Siz hiç duydunuz mu, bugüne
kadar biriktirdiğim ve kazandığım para bana yeter diyeni? Duyamazsınız. Bundandır
ki “İnsanoğlunun bir vadi dolusu altını olsa, ikinci vadiyi ister. Onun gözünü
ancak toprak doyurur” denir. Yani para, olduğundan fazla para kazanma, bir
verip üç alma bizim yumuşak karnımız. İnsanın bu zaafını bilenler de bu müşteri
portföyünü değerlendirir, onlara ne haliniz varsa görün demez ve şunların birikintilerini
bir çarpayım der. Yani bir yerde müşteri varsa bunun alıcısı/satıcısı/pazarlayıcısı
da olur.
Burada kim suçlu? Arkasına sürükledikleri insanları mağdur edenler
mi yoksa bu tür yapılara güvenenler mi? Niyetim suçlu aramak olmasa da burada
birinci planda sorumlu ve suçlu olan arz ve talebe göre oluşan piyasa
koşullarından fazla para kazanma hırsı içerisinde olanlar suçludur. Ardından
bunları dolandıranlardır. İşin ucunda alın terletmeden fazla para kazanma hırsı
olunca dolandıran da dolandırılan da bu para pul işini sağlam temellere
oturtmuyor. İş tamamen karşılıklı güven esasına dayanıyor. Bunun sonu da bir
taraf köşeyi dönerken diğer taraftan arkasında sayısız mağdurlar üretiyor.
Çünkü belgesi ve sorumluluğu olmayan her güven, ihanetle neticelenir. Halbuki
her türlü alaverenin, borçlar hukukunun ve yazılı evrakın belge, rehin,
şahitlik ve sağlam temellere dayanması gerektiğini belirten bir sayfalık en
uzun ayet Bakara süresinde keşfedilmeyi ve uygulamayı bekliyor. Bu ayeti Allah,
herhalde sayfa dolsun, dostlar alışverişte görün diye bize indirmedi. Okuyun,
anlayın ve gereğini yapın ki aranızda güven sarsılmasın ve mağdurlar
olmayasınız diye indirdi. Biz her türlü ticarette, bu borç ayetinin gereğini
hayatımızda düstur edinmedikçe bu tür dolandırıcılıklar ve sahtekarlıklar ne
ilk olacak ne de son. Hele İnternet ortamı ve sanal alem vasıtasıyla reklamlar
oldukça, işlemler burada yapıldıkça giderekten daha büyük mağduriyetlerin ve
vurgunların olması daha da kaçınılmazdır.
Burada tek suçlu vurguncu ve yatırım amaçlı bunlara para
yatıranlar mı? Bence bu ikisinden daha öncelikli, sorumlu ve suçlu bir üçüncüsü
daha var. Esas suçlu budur. Kimdir derseniz? Bana göre bu, devletten ve devlet
adına ülkeyi yönetenlerden başkası değildir. Hemen ne alaka demeyin. Devletin
vatandaşını her türlü tehlikeden koruma gibi bir görevi var. Yukarıda verdiğim örnekler
gizli-kapaklı örnekler değil. Hepimizin gözünün önünde cereyan etmiştir. Çoğu
televizyonlarda ve sanal ortamda reklamlarını bile yapmışlardır. Yani milletin
parasını iç edecek kadar piyasada arzı endam ediyorlar. Sağır sultanın bildiği,
duyduğu bu vurguncuları devletin bilmemesi mümkün değildir. Devlete bir kuruş vergi
dahi vermeyen bu yapılar, parsayı toplarken devlet ne yapıyor? Olup bitenlerden
anladığımıza göre devlet; görmedim, bilmedim, haberim yok” dercesine üç maymuna
oynuyor. Yani problem yoksa orta yerde devlet de yok. Ne zaman ki vurgun ve
mağdurlar ortaya çıkar, işte o zaman devlet denen aygıt harekete geçiyor. Ne yazık
ki devlet harekete geçtiği zaman nitelikli dolandırıcı, arkasında çok sayıda
mağdurlar bırakarak atına atlayıp Üsküdar’ı geçmiş oluyor. Ülkenin sermayesini bir
daha geriye gelmeyecek şekilde dışarıya kaçırıyor. Savcılar ilgili kişiler
hakkında inceleme ve soruşturma başlatıyor ve sorumlu hakkında kırmızı bülten
çıkarıyor. Sonuç, mağdurlar fazla kazanacağım diyerek yatırdıkları sermayeyi de
kaybedip üzerine bir bardak su içiyor. Biz de “Oh olsun, yatırmayaydın!” deyip mağdurlara
kızıyoruz. Mağdurlara kızalım, vurgunculara kızalım. Zira bunun için bir
sermayeye gerek yok ama görevini yerine getirmeyen, zamanında insanını
uyarmayan ve dolandırıcıyı zamanında enselemeyen devlet yetkililerine de
kızalım. Tüm bu dolandırıcılıklardan, orta yerde devletin olmadığı ve
vurguncuyla-mağduru kendi haline bırakan bir devlet görünümü ortaya çıkıyor.
Devlet dediğin gözünü açık tutar, dolandırıcı ortaya çıkar çıkmaz nefesini
arkasında hissettirir. Sahi, kamuda öğretmenlik yaparken “özel ders verilir”
diye sanal alemde paylaşım yapan öğretmenin peşine düşen devlet, bu nitelikli
dolandırıcılar karşısında nerede?
*01/05/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder