Ana içeriğe atla

Yanık Ekmeği Yedim, Parayı Kaptım

                       -İşte azmin zaferi!-


Resimde gördüğünüz 50 papeli dün kaldırımın üzerinde buldum. Ben buradayım, gel al der gibiydi.

Bir sevindim bir sevindim. Sağıma soluma baktım, kimsecikler yoktu. Salgın riskine rağmen alıp para koymadığım cebime emaneten koydum. Bu parayı cebime koyarken tek üzüntüm, düşürülen paranın yanında bir dezenfektan makinesinin olmamasıydı. Halbuki oraya bir de el temizleme makinesi koyabilirdi. Neyse düşürenin düşüncesizliği... Yine de çok kızamıyorum. Ne de olsa ne yaptığını bilmiyor. 

Her ne kadar bu lukatayı düşüreni bulamayacaksam da bu para bir ihtiyaç sahibine gidecekti. 

Bu parayla birlikte zamanında "Yanık ekmek yersen, para bulursun" diyenlere kulak vermemin semeresini görmeye başladığımı düşünüyorum. Buna hep inandım ve başardım nihayet. Benim için azmin zaferidir bu.

Azmimin zafere dönüşmesinde, zorunlu olmadıkça arabaya  binmememin, fırsat buldukça yürümemin, yürürken karşıya değil, önüme bakmamın payı büyük burada. Oradan arabayla geçmiş olsaydım, bu paraya konamayacaktım. Bir de "Çok dolaşırsan, ayağına tavuk pisliği bulaşır" derler. Gördüğünüz gibi tavuk pisliği bulaşmadığı gibi para buluyorum.

Aslında ilk para buluşum değil bu. Bir ara 25 kuruş bulmuştum. Zaman zaman 5-10 kuruş da görüyorum. Sermayeyi kurtarmaz diyerek eğilip almıyorum. Sonra her bir parayı alınca elime nereden dezenfektan sıkacaktım? Bir vakit iki beşlik buldum.

Hasılı bugüne kadar bulduğum en büyük rakam bu elli kayme. Hedefte önce 100, ardından en büyük paramız 200 TL banknot bulmak. Üzmeyin bu garibi. Atın cebinizdeki fazlalıkları. Unutmayın ki ne atarsanız yere, o gider sizinle. Haydi göreyim sizi. Bu arada bu iyiliği yaparken diğer iyiliği unutmayın. Bir iyilik yaparken diğer iyiliği es geçmeyin. Lütfen para düşürdüğünüz yere bir dezenfektan koyun.

Not: Paranın sahibi kardeşim, yardımın yerine ulaşmıştır. Allah hayrını kabul etsin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde