Biri
geldi yanıma. Her zamanki gibi şen şakrak değildi. Yüzünde bir şaşkınlık ve
tedirginlik vardı. Neyin var, dedim. Yok, bir şey dese de vardı bir şeyler.
Sakıncası yoksa anlat, rahatlarsın, dedim. Yine sessizlik. Üstelemedim.
Çaylarımız geldi, yudumlarken konuşmaya başladı:
"Altı-yedi
yıl öncesiydi. Bir dostum, gazetesinde güncel konulara dair yazmamı istedi.
Şaşırdım buna. Köşe yazarlığı ve ben… Ne kadar da yabancıyız birbirimize. Bunun
için öncelikle bilgi-birikim, ardından cesaret gerek. Kusura bakma! Olmaz,
dedim. Ciddiye almadığım bu teklifi gazete sahibi birkaç defa daha tekrarladı.
Bir iki sene olmaz dedikten sonra olmazsa yazayım bari. Yalnız biliyorsun ben,
devlet memuruyum. Tam bilmiyorum ama sanırım kurumumdan onay almam gerek dedim.
Hangi günler yazacağımı belirledikten sonra kurumuma geldim. Yardımcıma
durumdan bahsettim. Yardımcım, "Yazacaksınız ama 'Gazetede yazmak için
onay almak üzere yazışma yapılmaması' yazısı geldi" dedi.
Ertesi
günü yazının altında imzası bulunan şube müdürünün makamına çıktım. Kendisinden
çıkan yazıdan bahsettim. Bunu anlamakta zorlanıyorum. Onay vermeyebilirsiniz,
gazetede yazmanızı uygun görmüyoruz diyebilirsiniz. Ama öncesinde onay için
yazı gönderilmemesi yazınızı anlayamadım dedim. "Bizlik bir şey yok.
Kaymakam böyle istiyor." dedi. Kendisine ben yazmak için söz verdim. Bu
durumda onaysız yazacağım, dedim. O da "Kendin bilirsin. Kurumla ilgili
yazmayacaksan, özel ve gizli bilgilerden bahsetmeyeceksen, yazmanda bence de
sakınca yok." dedi.
Uzatmayayım,
gazetede onay almadan önce haftada bir, ardından iki ve üç gün olacak şekilde
yazmaya başladım. Sonra dört güne çıkardım. Kelime hazinem, bilgi ve birikimim
el verdiği müddetçe bu süreçte her konuya değindim. Yazma serüvenim beş yılı
geçti. Bu zaman zarfında ne kurumumdan ne gazetemden ne de toplumdan bir tepki
gördüm. Hatta yazılarımı takip edenlerden olumlu tepkiler aldığımı
söyleyebilirim.
Bir
gün çalıştığım kurumun basın işlerine bakan yeni şube müdürü, "Gazetede
yazıyorsun ama onayın var mı? Geçen gün kurum amirimiz sordu" dedi. Hayır,
yok dedim. Önceki süreci anlattım. Onay alayım mı dedim. "Alsan iyi
olur" dedi.
Bir
iki hafta sonrası, çalıştığım kuruma giderek "Asli görevimi ihmal etmemek
şartıyla falan gazetede şu şu konularda yazı yazmak istiyorum" şeklinde
bir dilekçe verdim. Sonuç ne oldu dersen, inanmazsın ama dilekçeme,
"Gazetede yazmanız asli göreviniz olmadığı için uygun görülmemiştir."
cevabı verildi. İnanmam deme! Durum aynen böyle oldu. Onay isterken siyasi
yazılar yazacağım desem, uygun görmemekte haklılar. Kurumla ilgili bilgi
vereceğim desem, özel ve gizli bilgiler açıklanamaz. Buna da onay verilmez.
Basına bir konuda açıklama yapacağım desem, devlet memurunun izin almadan basın
açıklaması yapması zaten yasak kapsamında. Aslında yapmaları gereken,
"Asli görevini ihmal etmemek, siyasi yazılar yazmamak, kurumla ilgili özel
bilgilere yer vermemek şartıyla gazetede yazmanızda sakınca yoktur"
şeklinde bir cevap vermeleriydi. Garibime giden bir başka husus, "Asli
görevim" olmadığını gerekçe göstermeleri. Mübarekler! Yazmak asli görevim
olsa sizden niye onay isteyeyim. Öyle değil mi? İşin garibi, çalıştığım kurum,
çalışanlarını okumaya ve yazmaya yöneltmek, yüksek lisans ve doktora yapmamız
için teşvik ediyor. Yönetici olmak için müracaat edenlere ilave puan veriyor.
Zaman zaman "İlinizde yazarlık yapanların ismini gönderin" şeklinde
yazı gönderiyor. Bakanlık böyle düşünürken ilin sorumluları ne olur ne olmaz
deyip onay vermeye yanaşmıyor. Aslında suç onlarda değil, bu konuda onlardan
onay isteyende. Ki bu konuda onay almak gerekli mi değil mi, bunu da bir
düşünmek lazım. Çünkü yaptığım basın açıklaması değil, yazı yazmaktır. 657
Sayılı Kanun, basına demeç vermeyi izne bağlarken gazete köşesinde yazı yazma
konusunda bir yasağa yer vermemiş. Haliyle izin almaya da gerek yok diye
düşünüyorum. Şayet böyle olsaydı, yani izin gerekseydi, sosyal medyada yazılıp
çizilen, paylaşılan ve yazıların altına yapılan yorumlar izne tabi olması
gerekirdi. Bugün sosyal medyayı kullanan o kadar çok devlet memuru var ki
bunların hangi biri bu işi onayla yapıyor? İçlerinde bir partinin lehine veya
aleyhine paylaşımlarda bulunan niceleri var. Bütün bunlar, devlet memuruna
siyaset yapma yasağı varken yapılıyor ve yasağa rağmen kimsenin başına bir şey
gelmiyor ve arkadaş! Sen ne yapıyorsun da denmiyor. Burada sorun, fiilen yaptığını
onaya bağlamada sanki. Sorduysan olmaz denir. Çünkü hiçbir sorumlu sorun
istemez. Bu demektir ki sormayacaksın ve "asli" olmayan işini göz
göre göre yapacaksın.
Bundan
sonra ne yapacaksın dersen, hiç beklemedim bile. Daha önce bir başka gazetede
de yazarken kullandığım müstear bir ismim vardı. Hiç ara vermeden müstear
isimle yazılarıma devam ediyorum. Maksat yazmak değil mi? Ha asıl ismimle ha
müstear, ne fark eder. “Asıl görevin değil” diyerek asıl ismime onay
vermeyenler de bir köşe yazısına onay vermedik, biz ne kadar önemli bir
yerdeyiz, biz onay vermeden kimse yazamaz diye kafalarını kuma gömüp kendilerini
tatmin edip dursunlar. Bu arada, aynı durumda olan herkese onay vermeseler,
bunlar prensip sahibi. İçime sinmese de prensiplerine saygı duyarım diyeceğim
ama öyle değil. İstediklerine yazması uygundur onayı veriyorlar,
istemediklerine de "Asli görevin değil" diyorlar. Merak ediyorum,
onay verdikleri kişiler, halihazırda asli görevlerini mi yapıyorlar?
Demek ki adamına göre muamele yapıyorlar. Yesinler bunların adalet
anlayışını!"
Tanıdığım
köşe yazarı "yok bir şey" demişti. Bu kadar konuştuğuna göre varmış
demek ki bir şeyler. Gördüğünüz gibi susmak bilmedi. O kadar doluymuş ki
konuştukça konuştu ve içini boşalttı. Olan da bana oldu. Çünkü konuştuklarını
dinlemek ve sonrasında yazıya dökme işi bana kaldı.
*01/02/2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder