Ana içeriğe atla

Alışverişte Kimin Uykusu Gelir? *

Perşembe günümü hizmette sınır tanımadığım oğluma ayırdım. Hani şu 20 yaşın altında olduğu için marttan beri 65 yaş üstü büyüklerle beraber koruma altına aldığımız, evlere kapattığımız, gözümüz gibi koruduğumuz, uğruna okulları tatil ettiğimiz, ekmek almaya dahi göndermediğimiz, ekmek ve diğer yiyeceklerini ayağına kadar getirdiğimiz, şimdilerde kendilerine korona aşısı yapılması bile düşünülmeyen nesilden bahsediyorum. Eskiden olsa ekmeği iki ben alırsam üçüncüsünde olmazsa bir de ben alayım derdi ya da evlat, iki ekmek al gel derdim. Nazla, şifayla gider, alır gelirdi. Şimdi git, ekmek al gel desem, “Baba, unuttun galiba! Benim dışarıya çıkmam yasak” diyor. Zorla göndersem, “Duyun millet! Babam beni ekmek almaya gönderdi” şeklinde CİMER’e bir yazı yazsa, gel de  kurtar kendini ve çık çıkabilirsen işin içinden.

Neyse bakımı ve masrafı bana ait, devlet koruması altındaki bu çocuğu; dışarı çıkışı, serbest saatinde direksiyon eğitimi için piste götürdüm. Eğitimini alıncaya kadar yol kenarında elektrik direği görevi üstlendim.

Test sürüşü bittikten sonra arabamıza bindik. Eve doğru gelirken, ev alışverişi için markete uğrayacağım. İstersen seni eve bırakayım istersen markete gidelim, dedim. Her zaman “Markette benim yapabileceğim bir şey var mı? Yoksa beni eve bırak” diyen çocuk, biraz düşündükten sonra bu sefer, “İyi, ben de markete geleyim seninle” dedi. Şaşırdım doğrusu.

Ben aldım, o, market arabasını sürdü. Listeye göre şunu alayım, bunu alayım derken liste dışına da çıkıp birkaç erzak daha aldım. Ben önde, o arkada ödeme için kasaya geldik. Kasiyerin telaffuz ettiği rakam ok gibi içime saplansa da ödemeyi yapıp çıktık.

Alışveriş poşetlerini arabaya yerleştirip evin yolunu tutarken yolda, evlat! Sıkıldın mı dedim. Ne dese beğenirsiniz? “Yok, sıkılmadım da biraz uykum geldi” demez mi? Siz ne yaparsınız bu durumda? Ağa bana, “sıkıldım” dese gam yemeyecektim. Ne demek uykum geldi? Üstüme iyilik sağlık! Bir insanın alışverişte hem de ayakta nasıl uykusu gelir? Halbuki market arabası sürerken onun uykusu gelirken ben, tereklere gelip alacağım ürünlerin fiyatlarını gördükçe bırakın uykuyu, gözlerim fal taşı gibi açıldı. Zira aldığım ürünlerin fiyatı, önceki alışverişlerime göre uçmuştu. Bu durumda benim uykum nasıl gelir? Bırakın, alışveriş esnasında uyumayı, sonrasında da kolay kolay uyku tutmaz. Ta ki bu market alışverişini unutuncaya kadar. Tam uçuk fiyatları unutup uyku düzenim gelmeye başlayınca mutfakta hazırlanmış yeni alışveriş listesi gözüme çarpar. Yeni fiyatlar nerede, acaba eski fiyatına alabilir miyim yoksa yeni sürprizler beni mi bekliyor, şeklinde düşünmeye başlayınca daha markete gitmeden uykum yine kaçıyor.

Şimdi düşünüyorum da alışverişte nasıl uykun gelir diye oğlana kızmakla haksızlık yaptığımı düşünüyorum. Niye uykusu gelmesin ki? Nasılsa fiyatlardan haberi yok. Ekmek kaç para, bilmiyor. Mutfağa ne lazım? Fiyatlar nerede? Böyle bir derdi yok. Üstelik, devlet korumasında. İstediği her şey, babası tarafından ayağına getiriliyor. Masraf babadan, pişirip önüne koymak da annesinden. Ekmek elden, su gölden yaşayıp gidiyor. Ah bir de önüne yemek gelince “Bunu mu pişirdin, başka yiyecek bir şey yok mu” deyip yemek seçmesi yok mu? Bu durumda seni uyku tutsun da göreyim.

Hasılı alışveriş esnasında, oğlumun ayakta uykusunun gelmesi bana normal geldi. Onun yerinde olsam, ben de uyurdum hatta mümkün olsa kış uykusuna bile yatardım markette. Üzerime de yorgan isterdim.

İyi uyumalar evlat! Babalar uyumasalar da olur. Zaten fiyatlar böyle giderse pek uyuyabileceklerini de sanmıyorum.

*25/12/2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde