Ana içeriğe atla

Beş Dakika Arayla İki Ezan *

Baştan söyleyeyim. Ezanla bir derdim yok. Ki ezan; vaktin geldiğini bildiren, İslam’ın ve Müslümanların birliğini temsil eden, inananları namaza ve cemaat olmaya davet eden bir çağrıdır. “Bu ezanlar ki dinin temeli/Ebedi benim yurdumun üstünde inlemeli” diyen Akif’in görüşüne katılıyorum. Okunan ezanlardan özellikle nağme yapılmadan ve de çok uzatılmadan ehil biri tarafından güzelce okunan ezana bayılırım ve rahatsız değilim. Böylesi ezanları dinledikçe dinleyesim gelir.
Bu kısa açıklamadan sonra -yazdıklarıma katılır veya katılmazsınız- izninizle cuma günleri öğle vaktinde biri vakit girince(buna dış ezan diyeceğim) diğeri de hatip hutbeye çıkmadan önce beş dakika ara ile okunan iki ezanı masaya yatırmaya yatıracağım.
Peygamber Efendimiz zamanında cuma günleri imam hutbeye çıkmadan önce sadece iç ezan yani tek ezan okunmuş; bu uygulama, ilk iki halife olan Hz Ebu Bekir ve Hz Ömer zamanında da aynı şekilde devam etmiştir. Hz Osman zamanına gelindiğinde “şehrin genişlemesi ve iç ezanın her tarafta duyulmaması üzerine, namaz vaktinin girdiğinin bildirilmesi maksadı ile dışarıda da ezan okutulmaya başlanmıştır. Hz. Peygamberin uygulaması olan iç ezanın da okunmasına devam edilmiştir”. (Kâsânî, Bedâî’, I, 152) Hz Osman zamanında başlatılan bu uygulama, günümüzde de aynı şekilde devam etmektedir.
Peygamber Efendimiz zamanında bizim iç ezan diye ifade ettiğimiz ezan, aslında bir nevi dış yani ilk ezandır. Çünkü Peygamberimiz zamanında (sanırım Araplarda aynı uygulama devam ediyor) sünnetler evlerde kılınır, farz için camiye gelinirdi. Farzı kılan evlerine dağılır, geriye kalan sünnetleri de yine evinde kılardı. O gün okunan ezan, cumanın ilk sünnetini evinde kılanlara “Haydin farza başlıyoruz” anlamına geliyordu. Bugün biz camiye gidince sünnet, vacip, farz hepsini birden aynı anda ve aynı camide kılıyoruz. Durum bu iken yani tüm cemaat okunan dış ezanla birlikte camiye gelmişken ilk sünnetin ardından dış ezan gibi tekrar ikinci bir ezan okumaya gerek var mı? Zannımca ikinci ezana gerek yok. Çünkü maksat hasıl olmuştur. Peygamberin uygulamasını esas alır, iç ezan mutlaka olmalı denirse bu sefer, dış ezana gerek yok. Burada cumaya gelecek olanlar cuma vaktini unutabilir, zamanında gelemez denirse, buna şu örneği vermek isterim: Yılda iki defa bayram namazı kılıyoruz. Üstelik güneşin doğmasının ardından 45 dakika sonra erken vakitte bu namazların vakti giriyor. Çoğu uykusundan yeni kalkıp geliyor. Kıldığımız bu namazlarda ne ezan okunuyor ne de kamet getiriliyor. Bayram namaz vaktini bilen herkes, zamanında camide saf tutuyor. Yılda iki defa olmasına ve ezan okunmamasına rağmen unutulmuyor. Haftada bir kıldığımız cumada da unutulmaz diye düşünüyorum.
Ne zararı var, iki defa okunmasının diyebilirsiniz. Zararı yok elbet. Ama dış ezan bir beş dakika sürüyor. Ardından bir beş dakika ilk sünneti kılıyoruz. Minbere çıkan imamın ardından ayağa kalkan müezzin, bir beş dakika daha sürecek iç ezanı okuyor. Eğer bu uygulama devam edecekse en azından iç ezanı kamet şeklinde okumakta fayda var. Bu, hem vakti verimli kullanma hem de sesi eğitilmemiş ve makam bilmeyen kişilerin çekerek okumasının önüne geçecektir.
Değinmiş olduğum bu konu, çok önemli ve sorun olan bir konu değil ama yine de üzerinde düşünülsün isterim.

* 25/09/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde