Ana içeriğe atla

Alacağın Olsun Konya! *

Konya dendi mi Selçukluya başkentlik yapmış; Alaeddin Keykubat Camii, İnce Minare, Karatay ve Sırçalı medreseleri, Alaeddin Tepesi, Mevlana Müzesi ve Meram Bağları ve Tavus Baba gibi tarihi ve doğal güzellikleri,
Bamya çorbası, yoğurt çorbası, etli pilav, irmik helvası ve zerdeden müteşekkil düğün yemekleri,
Etli ekmeği, fırın kebabı, Mevlana böreği, saç arası, 
Tahıl ambarı ve KOP,
Yüzölçümü en büyük şehir,
Muhafazakar şehir ve muhafazakar partilerin kalesi,
Mevlana festivalleri ve Şebiarus törenleri vs. akla gelir.
Kartpostallara girecek şekilde “Gez dünyayı, gör Konya’yı” denir.
Tüm bu tarihi, doğal güzellikleri ve yemek kültürünün yanında Konya, laikliğin katı bir şekilde uygulandığı yıllarda bir kesim nezdinde irticacı şehir olarak bilindi.
6 Eylül 1980 yılında Konya’da yapılan “Kudüs Mitingi” 80 ihtilalının gerekçeleri arasında sayıldı.
17/25 Aralık yargı darbesi dendi mi akla ilk Konya gelir. Çünkü hükümet erkanı Konya’da Mevlana festivallerinde iken darbe teşebbüsü başlatıldı.
Yukarıdaki örnekleri çoğaltabiliriz. Niyetim, hepinizin yaşayarak bildiği Konya’yı anlatmak değil. Anlatmak istediğim, Konya şu ya da bu şekilde adından sıkça söz ettirmiş bir şehirdir. Bunların hepsine eyvallah. 
Konya bugünlerde adından bir başka türlü söz ettiriyor ve gündemden de düşmüyor. Zira açık ara önde gidiyor. Tutabilene de aşk olsun…
Neden mi bahsediyorum? Malumunuz, koronavirüs ülkemize girdiği andan itibaren salgın yönüyle Konya ilk beşi hiçbir şehre kaptırmadı. İlk başlarda “Umreciler ve yurt dışından gelenlerin çoğu, Konya’daki yurtlarda karantinaya alındığı için Konya bundan dolayı salgınla anılıyor. Ah şu yurt dışından gelenler yok mu?” dedik durduk. Gerçek payı olsa da kendimizi böyle avuttuk. Şimdilerde, şehrimizde ne umreci kaldı ne de diğer ülkelerden gelen misafirler. Buna rağmen Sağlık Bakanı Sayın Koca’nın açıkladığına göre Anadolu’daki illerimiz piki henüz tamamlamadı. Konya ise 17.haftada zirveye ulaştı. Yani Konya zirveyi zorlamakla kalmamış, zirveyi görmüş. Vakanın en çok görüldüğü şehirlere gelince İstanbul, Ankara ve Gaziantep'in ardından Konya dördüncü sırada. Bu demektir ki 5.likten 4.lüğe terfi etmişiz.
Hasılı biz bu işi uzattık ve pandemi ile anılır olduk. Ayıp ediyoruz. Zira şehrimizin bu şekilde anılması, sanırım hiçbirimizin hoşuna gitmez. O zaman bize düşen, vaka sayısını düşürmeye katkıda bulunmaktır. Bunun için de azami gayret sarf etmek ve kurallara harfiyen uymak gerekir.

*17/07/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde