Ana içeriğe atla

Sonumuz İtalyanlara Benzemesin! *

Dünyayı kasıp kavuran salgın virüs gecikmeli de olsa ülkemizi de vurdu. Her gün, gece saatlerinde virüse yakalananların sayısını Sağlık Bakanı açıkladıkça salgının her gün arttığını, test yapıldıkça daha da artacağını göstermektedir.

Dünyada ve Türkiye'de ölenlerin kimliğine bakıldığı zaman virüs, öncelikli olarak yaşlıları ve ilaca bağlı yaşayan kronik hastaları vuruyor. Başta çocuk ve gençler olmak üzere bağışıklık sistemi güçlü olanlar bu virüsü kapsalar bile hastalığı ayakta iken atlatıp iyileşebiliyor.

İnsandan insana sirayet eden bu virüsü az hasarla atlatmak ve birbirimize bulaştırmamak için devlet ve işin uzmanları "Evde kal" seferberliği başlattı ve çoğunluk evlerine kapandı. Sayıları az olsa da söz dinlemeyenlerimiz var. Çarşı-pazar, park demeyip dolaşmaya, sere serpe oturmaya devam ediyorlar. Söz dinlemeyenlerin başını da yaşlılarımız çekiyor. Niye evde değilsiniz dendiğinde "sıkıldım çıktım", “hanımla kavga ettim”, “alışveriş için çıktım”, “şurada oturuyorum, kimseye temas etmiyorum” sözlerini izliyoruz ekranlarda. Bazı belediyeler uyarılara rağmen banklarda oturanlardan kurtulmak ve onları evlerine göndermek için bankları kaldırıyor. Kim sıkılmaz ki günlerdir evde kapanıp kalmaktan…kim zevk alır günlerce evde oturmaktan… İşin garibi, yaşlarıyla orantılı olarak bağışıklık sistemleri zayıf olduğu için virüsten en fazla etkilenen yaş grubu olmalarına rağmen yaşlılarımız söz dinlemiyor.

Diyelim ki yaşlılarımız evlerinde yalnızlara oynuyorlar, yalnızlık ölmekten beterdir. Ha öyle ölmüşler ha böyle deyip dışarı kendilerini atıyorlar. Gençlere ne demeli? Kimi, oltasıyla balık tutuyor, kimi pikniğe gidip mangal yakıyor, kimi eski günlerde olduğu gibi otogarlarda asker uğurlama merasimleri yapıyor, kimi parklarda sosyal mesafeye dikkat etmeden sere serpe oturuyor, kimi yurtdışından gelmiş olmasına, evde 14 gün boyunca çıkmayacağına ve kimseyle görüşmeyeceğine dair imza vermesine rağmen süresini doldurmadan dışarıya çıkıyor… Polis ve zabıta onca işinin arasında bir de bu tiplerle uğraşıyor.

Söz dinlemeyip dışarıya çıkmaya devam edenlerde mantık “Bize bir şey olmaz” sendromudur. Doğrudur. Kötüye bir şey olmaz. Bunların zararı tüm millete olacak. Cahil cesareti ve aymazlıktır bu yaptıkları. Bunlara bir şey olmasa da evlerine gittikleri zaman kaptıkları virüsü ailelerine bulaştırabilirler. Göz ardı ettikleri nokta bu. Bunlar sanıyorlar ki kendileri çok sağlıklı ve virüs taşımıyorlar. Ne biliyorlar? Belki virüsü kaptılar, daha etkisini hissetmiyorlar veya bağışıklık sistemleri güçlü olduğu için hastalığı hissetmeden ayakta geçiriyorlar.

Gencinde, yaşlısında bir söz dinlemezlik... Ne ara böyle söz dinlemez, inatçı bir toplum olduk, anlamadım gitti. Bu aymaz durumumuz İtalyanları andırıyor. Sokaklarda gezen gençler, kaptıkları virüsleri eve gelince büyüklerine bulaştırıyorlar. İtalyanlar, söz dinlememelerinin ceremesini büyük bedeller ödeyerek çekiyorlar. Her gün rekor seviyede ölümler oluyor İtalya’da. Şimdiden ölü sayısı Çin’i geçti. Buna rağmen İtalyanlar eve girmemekte direniyor. İnşallah sonumuz İtalyanlar gibi olmaz.

*27/03/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde