Ana içeriğe atla

Ne Ara Böyle Bir Dil Kullanır Olduk?

Eskiden özellikle futbol kulüplerinde başarılı olamayan teknik direktörler ile kulüp yönetimi yollarını ayırdığı zaman basında "Falan teknik direktör kovuldu, falan teknik direktörün görevine son verildi, falan teknik direktörün kulüple olan sözleşmesi tek taraflı feshedildi..." gibi sözler sıkça yazılır, çizilirdi. Çoğu teknik direktörün başına gelmiştir bu durum. Bu durumdaki teknik direktörlerin kulüple sözleşmesi sona erse de teknik direktörler ya tazminatlarını alırlar ya da sözleşmesi bitinceye kadar daha önce anlaştıkları parayı almaya devam ederler. Bir hak kaybına uğramamış olsalar bile onlar hakkında basında çıkan "kovuldu/görevine son verildi..." sözlerine, sanki kendim hakkında yazılmış gibi üzülürüm. Neden derseniz? Çünkü kovuldu, görevden alındı, görevine son verildi sözlerini insan onurunu zedeleyen ifadeler olarak değerlendiriyorum. 

Hiç kimse görev yaptığı yerde başarısız olmak istemez. Herkes başarılı ve sahasında en iyisi olmak ister ve bunun için çabalar. Hedeflenen başarı gelmeyince elbette bir durum değerlendirilmesi yapılır, gerekirse taze kan arayışına gidilir. Çünkü nasıl ki mahkeme kadıya mülk değilse kulüpler de teknik direktörlere mülk değildir. Kulüp ile teknik direktör nasıl ki anlaşırken el sıkışıyorsa ayrılırken de el sıkışarak ayrılmalı. Basın açıklaması yaparken "Aramızdaki sözleşmeyi kulübün menfaatleri çerçevesinde karşılıklı feshettik" denmeli. Bunun mümkün olmadığı durumlarda "Teknik direktörümüzle yollarımızı ayırdık, yaptığı hizmetlerden dolayı kendisine teşekkür ediyoruz" açıklaması daha şık olur kanaatindeyim. Aslında görevine son verdik ile yollarımızı ayırdık ifadeleri aynı kapıya çıksa da ilki kişinin onurunu zedelerken ikincisi, kişinin onurunu koruyan bir ifadedir. Mademki her ikisi de aynı amaca hizmet ediyor ve maksat hasıl oluyorsa tercihimiz insan onurunu korumak olmalıdır.

Futbol kulüplerinde insan onurunu zedeleyen üslup, maalesef siyasete ve bürokrasiye de sıçradı: "Falan bürokratın görevine son verildi, yerine falan getirildi; falan bürokrat görevinden alındı, yerine vekaleten falan bakacak" gibi üsluplar görülür oldu. Halbuki eskiden "Falan makamda nöbet değişimi yaşandı. Falan affını isteyerek emekli oldu..." gibi bir üslup tercih edilirdi. Burada başarılı olamayanlar yerinde kalsın iddiasında değilim. Elbette başarılı olamayan ve belirlenen hedefleri tutturamayanlar görevinden alınsın ama gönderilirken onurları korunsun istiyorum.

Hasılı "kovuldu, görevinden alındı" gibi bir dili sevmiyorum. İnsan onurunu hiçe sayan ve ayaklar altına alan böyle bir dili biz ne ara kullanır olduk, anlamakta zorlanıyorum. Unutmayalım ki insan onuru için yaşar. Kendi onurumuz kadar başkasının da onurunu düşünmek zorundayız. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde