Ana içeriğe atla

Biz Bize Yetmeliyiz *


Çoğumuzu evine hapseden salgın virüs, alınan onca tedbire rağmen yayılmaya ve can almaya devam ediyor. Böyle gider ve bu mevcut durum uzarsa salgının yıkımı sadece ölümle sonuçlanmayacak, en büyük yıkımı ekonomiye olacaktır. Çünkü çoğumuz evine hapsoldu. Zorunlu olmadıkça kimse evinden çıkmıyor. Dışarıya, işini kaybetmemiş ve çalışmak zorunda olanlar çıkabiliyor. Evinin iaşesini günlük çalışarak kazananların çoğu da işine gidemiyor. Salgın riski dolayısıyla bazı sektörler zorunlu olarak kepenk kapattı. Birçok sektör durma noktasına geldi. Devlet, açıkladığı paketle sektörleri canlandırmaya çalışıyor; borçlarını, vergilerini öteliyor. Ama nereye kadar… Böyle giderse özel sektör işçi çıkarmak durumunda da kalabilecek.

Açıkladığı paketle ve salgının yayılmasının önüne geçmek için aldığı tedbirlerin yanında devlet; işini kaybetmiş, kazancı kendi kendine yetmeyen insanlarımızın yardımına koşmak ve bu zor durumda onlara destek vermek amacıyla Milli Dayanışma Kampanyası başlattı. Kampanyanın startını da “Biz Bize Yeteriz Türkiyem” sloganıyla Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan verdi. Başlattığı dayanışma kampanyasına da yedi aylık maaşını bağışlamak suretiyle ilk desteği de kendisi vermiş oldu. Umarım, bu kampanya maksadına ulaşır ve mağdur insanlarımıza kol kanat gerilir. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığınca açılan yardım hesaplarında toplanan paralar, en uygun ihtiyaç sahiplerine teslim edilir. Bunun için il ve ilçe temsilcilerine büyük görev düşüyor. Temennimiz odur ki bu afetten başta ülkemiz olmak üzere dünya bir an evvel kurtulur.

Sayın Erdoğan’ın başlattığı bu kampanyanın ipuçlarını Eski Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Görmez, 27 Mart 2020 tarihli “İslam’da zor zamanların ahlakı” konulu (https://youtu.be/MprEDWJ9jsg) konuşması ile vermiş ve öncü bir rol üstlenmişti. Halen İslam Düşünce Enstitüsü Başkanlığını yürütmekte olan bir din ve bilim adamından da bu beklenir. Kampanya kimin önerisi olursa olsun, kampanyayı kim başlatırsa başlatsın, bize düşen bu kampanyaya karınca kararınca destek olmaktır.

İşini, aşını kaybetmiş, zor durumda olan vatandaşlara devlet kendisi destek olamaz mı? Aldığı onca vergiyi devlet nereye harcadı, niçin bugünlerde kesenin ağzını açmıyor, diyenlerimiz çıkabilir. Mantık doğru olabilir. Ama devlet dediğimiz organ, halktan aldığı vergilerle iş yapan bir organdır. Gelir-gider dengemiz yetmediği için borçlanmak suretiyle personelinin maaşını ve diğer hizmetleri yürütmeye çalışan devlet, özel sektörün çalışmasının en alt seviyeye düştüğü bir ortamda vergi alamazsa dar gelirli insanlara nasıl destek olabilsin. O yüzden şimdi sorgulamaktan ziyade en üst perdeden devletin başlattığı bu kampanyaya destek olmak gerekir diye düşünüyorum. Devlete güvensizliğimiz, kırgınlığımız varsa, toplanan yardımların en ehline gitmeyeceği endişesini taşıyor isek pekala, en yakınlarımızdan işini kaybeden kişilere destek olabiliriz. Bu zor zamanda kampanyaya destek olmak veya kendi seçtiğimiz uygun kişilere yardım etmek hem insani hem dini hem de ahlaki bir görevimizdir.

Az veya çok yaralarımızı sarıp bu zor durumu atlattıktan sonra “Biz bize yeteriz Türkiyem” sloganını “Biz bize yetmeliyiz” sloganına dönüştürmeliyiz. Çünkü bundan sonra salgın veya başka nedenlerle sık sık ekonomik darboğaza düşeceğiz. Her şeyimizle biz bize yeten ülke olmak için çaba göstermeliyiz.

*01/04/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde