Ana içeriğe atla

Yaşlı Dul Erkeklerin İmtihanı *

Eşi bir yıl önce vefat eden bir hemşerimle karşılaştım. Selam ve hal-hatırdan sonra yalnız mısın? Yeni bir evlilik yaptın mı diye sordum. Önce “ne yapacağım bu yaştan sonra” dedi. Yaşın kaç soruma “1940'lıyım. 80 yaşındayım” dedi. Maşallah hala dirisin. Eşi vefat ettikten sonra çoğu erkek durmuyor. Yalnız başına olmuyor deyip mutlaka evlenme yoluna gidiyor. Gerçi bu devirde evlenmek de zor. Kocası vefat eden kadınların çoğu evliliği tercih etmiyor. Az sayıda evliliği tercih eden varsa da genelde erkeğin parası için evleniyor. Niyet bu olunca yeniden evlenmeyi seçen çoğu yaşlı erkeğin yüzü pek gülmüyor. Tabi, herkes böyle değil, dedim. 

Derin bir iç çektikten sonra “Bir ara evlenmeyi düşündüm. Bir tanıdığım, ‘bir kadın var. Meram'dan, üzerine yapacağın bir ev, 10 bilezik istiyor,’ dedi. “Bana böyle gelecekse kalsın dedim.”  Bir ev ve 10 bilezik isteyen kaç yaşında imiş dedim. “76 yaşındaymış” dedi. “Şimdi soranlara evlenmeyi düşünmüyorum diyorum” dedi. “Benden evlenme karşılığında daha evlenmeden bunları isteyen benimle evlenmeye değil, malımın üzerine konmak istiyor. Nasılsa birkaç yıla kadar ölürüm diye düşünüyor. Böylesine mal bırakacağıma malımı çocuklarıma bırakırım daha iyi,” dedi. Sonra başka konulara girdikten sonra vedalaşıp ayrıldık.

Çevrenizde, belli bir yaştan sonra karısı vefat edip bir başına kalan ve olmuyor böyle deyip çareyi yeniden evlenmekte bulan yaşlı dul erkek sayısı az değildir. İllaki evlenmem lazım diyen birçok erkek; günlerce, aylarca hatta yıllarca kendisini kabullenecek kocası ölmüş bir kadın adayı arıyor. Çoğu bulamıyor. Çünkü kadınlar evliliğe yanaşmıyor. Çoğunun sosyal güvencesi var ya da kocasından kalan maaşı var. Hiçbir şey yoksa bile devlet dul ya da yaşlılık parası veriyor. Bu durumda kadın niye başını bağlasın? Az sayıda evlenmeyi itiyat haline getirmiş dul kadın varsa da çoğunun niyeti, erkeği maddi olarak soyup soğana çevirmek. Bu duruma düşen erkek sayısı az değil.

Başı bozulmuş ve yeniden evlilik düşünen erkeklerin bu zaafını bilen kadınlar, kendini ağırdan satıyor, evlenmeden önce kendilerini ve geleceklerini garantiye alıyor. Haliyle çoğunun tercihi de parası olan yaşlı erkekler oluyor. İlk evlenirken istenmeyen mal, mülk ve ev isteniyor. Merak ediyorum, bugün ilk defa evlenen kaç genç kız, müstakbel eşine ev isterim, araba isterim diye tutturuyor. Sanırım sayı çok olunca yapılamayan pazarlık, karaborsaya düşünce veya stoklarla sınırlı olunca değeri artıyor.

Allah kimsenin huzurunu bozmasın. Zaafından dolayı insanımızı fırsatçıların eline düşürmesin.

*12/02/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde