Ana içeriğe atla

Terör Örgütünün Siyasi Ayağı *


Terör örgütünün siyasi ayağı var mı, yok mu bilmiyorum. Ama bu konu siyasi parti mensupları tarafından rakiplerini köşeye sıkıştırmak için zaman zaman ısıtılıp ısıtılıp önümüze konur. Ben bu yazımda siyasi ayak üzerinde durmayacağım. Meramımı anlatmak için aşağıda iki hikayeye yer vereceğim. Niyetim bu kıssalardan hisse alınsın.

“Çin’de açlık ve susuzluktan bitkin düşmüş bir ihtiyar, dayanamayıp bir armut çalar. Yakalanıp imparatorun karşısına çıkarılır. Hırsız, ‘Çok aç olduğum için dayanamayıp çaldım ve yedim. Beni affederseniz, size paha biçilmez bir armağanım olacak’ der ve avucunun içindeki armut çekirdeğini uzatır. ‘Bu çekirdeği ekerseniz, bir gün içinde altın meyve veren bir ağacın yeşerdiğini göreceksiniz,’ der. İmparator, ‘Ek o zaman. Şayet altın meyve verdiğini görünce seni affederim’ deyince suçlu, ‘Efendim! Bu tohumu ben ekemem çünkü ben bir hırsızım. Bu tohumu sadece ömründe hiç çalmamış, başkalarına hiç haksızlık yapmamış, yalan söylememiş biri ekebilir. Tohum o zaman gücünü gösterir, aksi takdirde onu ekeni zehirler, tarif edilemez acılarla öldürür. Bu tohumu ancak siz ekebilirsiniz.’ cevabına imparator, irkilir ve suratını asar. ‘Bunu başbakan eksin’ emrini verir. Başbakan da tohumu ekmekten kaçınır, bin bir bahane ile ‘şu eksin’ deyip tohumu hazinedar başına uzatır, hazinedar başı da başka gerekçelerle yardımcısına, yardımcısı diğer devlet erkanına uzatır. Ama her biri tohumu ekmekten kaçınırlar. Bütün bu olup bitenleri izleyen imparator, ‘Hadi bakalım, bu hırsıza tohumun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterip sevindirelim." diyerek cebinden çıkardığı altını suçluya uzatır. Yanındakilerden de birer altın vermelerini emir verir ve hırsıza dönerek ‘Çek git buradan be adam! Bugünlük bu ders hepimize yeter,’ der.”
***
“İsa mabede girince, Yazıcılar ve Ferisiler kendisine zina suçu işlemiş bir kadın getirdiler. Aralarında dediler: ‘Eğer onu kurtarırsa, bu Musa’nın kanununa aykırıdır ve böylece onu suçlarız; eğer mahkûm ederse, bu kendi akidesine aykırıdır, çünkü o merhameti tebliğ etmektedir. Bu şekilde İsa’ya varıp dediler: ‘Muallim! Bu kadını zina ederken bulduk. Musa, böylesinin recmedilmesini emretmişti. Buna sen ne dersin?’
Bunun üzerine İsa eğilip parmağıyla yerde bir ayna yaptı ve içinde herkes kendi kötülüklerini gördü. Cevap için sıkıştırırlarken İsa, doğrulup parmağıyla aynayı gösterdi ve dedi: ‘Aranızda günahsız olan ona ilk taşı atsın.’ Yeniden eğilip aynayı çizdi.
Bunu gören insanlar, en yaşlısından başlayarak bir bir çıktılar, çünkü kirli işlerini görünce utanıyorlardı.
İsa yeniden doğrulup, kadından başka kimseyi göremeyince ‘Kadın! Seni ayıplayanlar nerede?’ dedi.
Kadın ağlayarak ‘Rab! Gittiler. Eğer beni bağışlarsan, Allah sağ ve diridir ki bir daha günah işlemeyeceğim.’ dedi.
O zaman İsa: ‘Allah’ı tespih ederim. Huzurla yoluna git ve bir daha günah işleme. Çünkü Allah beni, seni mahkûm etmek için göndermedi.” (Barnabas, 201)

Bence imparator ve üst düzey adamları masum olmasalar da dürüst imişler. En azından günü kurtarmak için tohumu ekmeye ve adamı suçlamaya kalkmamışlar. İkinci hikayede kadını zina ile suçlayan Yazıcılar ve Ferisiler de çok dürüstlermiş. Çünkü İsa peygamber, en masumunuz taşı atsın deyince hepsi başını öne eğip taşı atmadan çekip gitmişler.

Gerek terör örgütü konusunda gerek diğer alanlarda olsun, kendisini çok masum görüp diğerlerini karalamaya ve sıkıştırmaya çalışanlar! Bir samimiyet sınavına var mısınız? Alın elinize tohumu veya taşı. Hanginiz masumsa meyvenizi görmek için ister tohumu ekin, ister taşı atın. Aranızdaki anlaşmazlıklar ve ithamlar böylece nihayete ersin. Bu işleri yaparken bu konuda sizden tek istenen, dürüst davranmanızdır.

*01/02/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde