Geçmişte
fıkıh alimlerinin meselelere çözüm üretmek ve sorunu çözmek için başvurdukları asli
ve feri deliller, bugün bize yol gösteren bir yol haritası niteliğindedir. Bu
yoldan gittiğimiz takdirde İslam, her çağın sorunlarına çözüm üretebilecek bir
canlılığa sahip olacaktır. Böyle değil de "İslam adına geçmişte her şey
söylenmiş" deyip zamanında bir ihtiyacı gidermiş ve sorunu çözmüş olan geçmiş
fetvalara bel bağlamak, yeniye dair bir şey söylememek, çağın yeni sorunlarına
yen bir soluk getirmemek, İslam her çağa hitap eder prensibine aykırıdır. Çünkü
geçmişten günümüze insanlığı ilgilendiren sorunlar, bugünkü sorunlara benzese
de sorun aynı değildir. Şartlar, ihtiyaçlar değişmiştir. Şartlar ve ihtiyaçlar
değişince yeni fetvalara ihtiyaç olur. Bu da Kur'an, asıl olmak üzere diğer
asli ve feri delillerden yararlanmak ve hüküm çıkarmakla mümkün olur. Bunun
için geçmiş müktesebatı bir kenara atmadan ayetlerin illetini ortaya koymamız
ve ayetin indiği dönemde toplumun yapısı nedir, buna bakmamız gerekir. Çünkü
Kur’an Cahiliye Dönemini yaşayan bir toplumu her yönüyle düzeltmek, onlara
doğru yolu göstermek ve onların sorunlarına derman olmak için olaylara ve
sorunlara binaen peyderpey inzal olmuştur. Günümüzde yeni bir sorun ile
karşılaştığımız zaman din bu konuda ne der deyip Fıkıh kitaplarını karıştırmak yerine;
sözüne, yaşantısına ve ilmine güvenilen ve içtihat edebilme yeteneğine
sahip her alanla ilgili uzman kişilerden müteşekkil bir fetva heyeti,
Müslümanların karşılaştığı problemleri ve yaşadığı ikileme dair her konuda taze
görüş serdetmelidir. Bu heyet sadece sorun çözmekle kalmayıp çıkması muhtemel
sorunlara da kafa yormalıdır. Fetva verirken geçmiş müktesebattan da
yararlanmalıdır. Geçmişte hangi soruna hangi delil ile nasıl bir fetva
verilmiş, günümüzde bu konuya aynı şekilde bakabilir miyiz demelidir.
Bu
konuda bir örnek verelim: Eksiklikleriyle beraber hepimizi bağlayan ülkemizin
bir hukuk sistemi var. TCK’da adam öldürenin cezası belli olmasına ve bu suçu
işleyen kişilere verilmiş sayısız cezalar olmasına rağmen, adam öldüren herkes
tekrar mahkemeye çıkarılır ve yargılanır. Hiçbir hakim, geçmişte bu suç
hakkında verilmiş emsal karar var. Aynısını verelim, yeniden yargılamaya gerek
yok demez. Karar vermeden önce suçun TCK’daki cezasına, önceki verilmiş emsal
kararlara, Yargıtay’ın içtihatlarına bakar, tarafların savunmasını ve savcının
iddiasını dinler ama her dava için yeni bir karar verir. İslam hukuku da böyle
olmalı demek istiyorum.
Aşağıda
örneğini vereceğim bazı konularda müçtehitlerimiz ne der?
1.Bugünkü
bankaların verdiği faiz ile cahiliye ribası denen faiz aynı mıdır?
2.Paramızın
sürekli para kaybettiği günümüzde, dinimizin Allah’a borç verme (karz-ı hasen)
saydığı, darda kalana borç vermeyi teşvik ettiği borç vermelerde nasıl bir yol
izlenmelidir? Çünkü uzun vadeli borçlanmalarda borç verenin TL cinsinden verdiği
paranın değeri düşmektedir.
3.Bugün
hiçbir yaptırımı olmayan halk arasında imam nikahı veya dini nikah adı verilen
nikahın dindeki yeri nedir? Kayıt küreğe bağlanmadan yapılan bu nikah akdi
onulmaz yaralar açmaktadır.
4.Boşanmalarda
erkeğin eşine üç defa boş ol demesi boşanma için yeterli midir? Bu tür boşanma,
kayıt küreğe bağlanamaz mı? Bir evlilik nasıl yapıldı ise o şekilde bitirilir
denemez mi? Zira evlenirken isteği sorulan kadına, boşama esnasında istiyor
musun diye niçin sorulmaz? Sorulduğu takdirde dinen bir sakınca olur mu?
5.Medeni
hukukun miras paylaşımı kadın ve erkeğe eşit miktarda iken İslam’daki kadına
bir, erkeğe iki paylaşımı nasıl anlaşılmalıdır? Bu konuda vereselerin
sorumluluğu esas alınamaz mı?
6.Kadının
şahitliği konusunda yeni yorum getirilemez mi?
7.Seferilik
konusunda bugün hala 90 km.yi mi esas alacağız?
8.Mahremi
olmadan kadının 90 km.yi aşan bir mesafeye yolculuk yapması konusunda ne
düşünüyoruz? gibi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder