Ana içeriğe atla

Diyanetin Fetvası ***


Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından düşük bütçeli ailelere yönelik olarak başlatılan konut kampanyası için devlet bankasından kredi kullanmanın caiz olup olmadığına dair bir soruya Din İşleri Yüksek Kurulu: "…TOKİ aracılığıyla devreye alınan son uygulama ile devletin, alt veya orta gelirli vatandaşlarına yönelik olarak ürettiği bir sosyal konut projesidir. Bu projede, peşinat haricindeki tutar, kamu bankaları vasıtasıyla kredilendirilmekte olup devletin söz konusu borçlandırmadaki amacı, faiz geliri elde etmek değil, aksine ödeme güçlüğü içindeki vatandaşlarının ev sahibi olmalarına yardımcı olmaktır. Bu itibarla, devlet TOKİ'nin bu uygulamasında başka bir yolla konut alma imkanı tanımadığından, belirtilen niyet ve amaçlar doğrultusunda söz konusu projeden yararlanmak caizdir." fetvasını vermiştir. Bu fetvadan "Sosyal Konut Projesi" kapsamında TOKİ'nin orta ve dar gelirli insanlara yönelik yapacağı konutları alabilmek için şartları tutanlara, kamu bankalarının 0,49 faiz oranıyla vereceği kredinin faiz kapsamında değerlendirilemeyeceği anlaşılmaktadır.

Diyanetin bu fetvası ses getirdi. Kimi yerinde ve uygun bir görüş olarak görürken kimi de "Allah ve Resulüne savaş açmak" demek olan faize, kapı araladığı ve faizi meşrulaştırdığı gerekçesiyle Diyaneti topa tutmaya başladı. Burada Din İşleri Yüksek Kurulunun verdiği bu fetvayı değerlendirecek değilim. Zira ne ekonomiden anlarım ne de dinden. Din alanında yarım mürekkep yalamış biriyim. Yine de bu konuda -haddimi bilerek- bir şeyler söylemek istiyorum.

Kamu bankalarının proje kapsamında 0,49’le verdiği kredinin, yıllık faiz oranı 5,88'dir. Devletin resmen açıkladığı enflasyon oranının yüzde 12'ler civarında olduğu göz önünde bulundurulursa -ki vatandaşa yansıyan enflasyon daha yüksektir- bankaların enflasyonun çok çok altında bir faiz oranı yansıttığı görülecektir. Bu oranı da faiz olarak değerlendirmek piyasayı ve faizi bilmemek anlamına gelir. Bunu bilmek için insanın iktisat okuması, dini tedrisat yapması gerekmez. Dört işlemi bilen bunun faiz olmadığını bilecektir. Burada üzerinde durulması gereken, bankalar daha fazla kazanmadan, kredi çekenin kanını emmeden kolay kolay kredi vermez. 0,49'dan verdiği kredi ile kamu bankaları kamu zararına uğrayacaktır. Bu zararı da devlet -her zaman yaptığı gibi- vergi veren diğer vatandaşların üzerine yıkacaktır.

Diyanetin verdiği bu fetvaya göre, başını sokacak bir ev sahibi olmak için isteyen dar gelirli, belirlenen orandan kredi çekme yoluna gider, içine sinmeyen de çekmez. Zira kim ne fetva verirse versin, insanlar kendi kalbinin sesini dinler. Çünkü adı üzerinde fetvadır. Fetva isabetli ise fetva verenler iki, isabetli değilse bir sevap kazanırlar. Kimse oturduğu yerden bu şekil fetva verenleri tu kaka yapmamalı. Çünkü kiraların alıp başını gittiği bu enflasyonlu hayatta, aldığı maaşın yarısını kiraya veren asgari ücretlinin, başka türlü başını sokacağı bir konuta sahip olması mümkün değildir. Bu durumda olup da sosyal konut projesi kapsamında kredi çeken insanlara ne kızar ne de ayıplarım. Burada bir ayıp varsa bu hayat pahalılığında bu insanları insanca yaşayabilecekleri bir maaşla çalıştırmamak ayıptır.


***21/01/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde