Ana içeriğe atla

Gerilimden Beslenmek

Türkiye'de kutuplaşma eksik değildir. Zıt kutuplar birbirini besler ve destekler. Birbirlerinin varlık sebepleridir. Biri olmadan diğeri yaşayamaz. Kutuplaşma olacak ki savundukları değer ve görüşleri gündemde kalmaya devam etsin. Bundandır ki değişik prokovatif eylemler eksik olmaz bu ülkede. Bu tür olan veya yapılan her eylem vasıtasıyla bir kutba ait olanlar daha bir kenetlenirler ve karşı tarafa bilenirler. Bir kesim saldırıya geçerken diğer kesim savunmaya geçer. Atışma bir müddet devam eder. Hayat tam normale dönmeye başlarken başka bir olay patlak verir. Bu sefer saldırı diğer taraftandır. Taraflar teyakkuza geçer yeniden. 

Başörtüsü, dindar ve mütedeyyin insanların kırmızıçizgisidir. Toplum başörtülüleri benimsedi artık derken biri, başörtülü birine saldırır. Dindar ve mütedeyyin kesim vurmaya başlar. Bir başka zaman biri, açık giyimli birine bir söz söyler. Diğer kesim ayağa kalkar. Bir kesimde bir taciz olayı oldu mu diğer kesim asar keser, aslan kesilir ve yargılar. Bir başka zaman öbür kesimden bir taciz olayı olur. Bu sefer diğer kesim atışlara başlar. Orta yerde gündem olacak bir vaka olmazsa geçmiş defterler açılır, kopyala-yapıştır yapılarak suni bir gündem oluşturulur. Tüm bu olaylar olurken kimse, suçun ferdiliği üzerinde durmaz. Suçu işleyen kimsenin kimliğinden hareketle "Bunlar böyledir" denilerek tüm o kesim suçlanır. 

Durum o kadar vahim ki tarihi şahsiyetler bile mahalleler tarafından paylaşılmıştır. Onların övdüğünü biz yereceğiz, bizim yerdiğimizi onlar övüp göklere çıkaracaklardır. Onların andığına biz bir başkasını anarak cevap vereceğiz. 

Hasılı inandığımız davanın devamı ve bizimle birlikte hareket edenlerin kenetlenmesi gerilim çıkmasına bağlıdır. Yeter ki karşı tarafa malzeme verelim, karşı taraf kullanabileceği bir malzeme bulsun. Pireyi deve yaparız.

Sonuç olarak Türkiye'de gerilimden beslenen tüm kesimler karşıt kulvarlarda olsalar da birbirinin kopyasıdır. Soğukkanlılık yoktur. Aklın önüne duygularını geçirirler. Taraftarlarını bilemek için karşı tarafın zaaf göstermesini pusuda bekler dururlar. Ne zaman zayıf noktasını buldu, akbabalar gibi üşüşür. Taraflar birbiriyle çarpışırken gerilimden beslenenler de perde gerisinde keyif çatar ve karınlarını doyurmaya devam ederler. Ekmek teknesi ne de olsa...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde