Ölüm sıra takip etmiyor, vakti gelen darı bekaya göçüp
gidiyor. Zaman zaman eş ve dostun cenaze merasimine katılarak defnediyoruz. Gün
geçmiyor ki minarelerden ölen biri için sala verilmemiş olsun.
Başkalarını
defnederken ayakta olsam da ölüm vaktimin her geçen gün biraz daha yaklaştığını
hissediyorum. Çünkü vücut yavaş yavaş "Pilin bitiyor" uyarısı
veriyor. Çok hastaneye giden ve ilaç kullanan biri olmasam da eskisi gibi
abdest tutamıyorum. Bir zamanlar sabah abdesti ile yatsıyı kılan ben, en iyi
halimde iki, bilemedin üç vakit namaz kılabiliyorum. Eskiden wc'ye gitme benim
elimde iken şimdi inisiyatif benden gitti. Geldi mi gücün atıyorum tuvalete
kendimi. Sabırsız mı sabırsız. Tuvalet dolu, bu arada wc yok, şu namaz vaktini
de bekleyeyim demiyor. Yeter ki gelsin. Az sabır desen ne laf anlıyor ne de
söz. Hoplatıyor. Böyle giderse -hiç temenni etmiyorum ama- tuvalete varmadan
altıma da kaçırırım. Böyle durumlarda çocuk olmayı ne kadar arzu ederdim.
Utanmaca, sıkılmaca yok. Bulduğun bir köşeye tutturuverir, rahatlarsın. Gören
de ayıplamaz, hatta gülüp geçer gider. Bu yaşta aynısını ben yapsam, gören en
hafifiyle “Çüş be amca! Yaşından başından utan” der. Halbuki ihtiyarlık bir
nevi çocukluktur. Ne varmış yaşımda, başımda? Çocuklara gösterilen bu hoşgörü
ihtiyarlara da gösterilse ne olur? Sanki kıyamet mi kopar? Hoş, ayıp
karşılanmasa da yapacak değiliz elbet. Ama yapmasak da alternatif olarak bir
kenarda beklese fena olmaz. Ne olur ne olmaz değil mi ya! Bu arada bir başka
alternatif daha aklıma geldi. Böylesi durumlarda yanımda lazımlık falan mı taşısam
diyorum ya da Arapların giyindiği gibi entari giyinmek. Bu da nereden çıktı
demeyin. Bu zıkkım özellikle üşüttüğüm zamanlarda hoplatmaya başlayınca güç-bela
tuvalete kendimi atıyorum. Boş kabin bulabilirsem, şükür diyorum ama pantolonun
düğmesini çözmek bir mesele oluyor bu durumlarda. Halbuki üzerimde entari olsa
düğme, fermuar derdi yok. Çömelip oturuyorsun. Bu Arapları bu vesileyle daha
iyi anlıyorum. Hem sıcaklarda yürüdükçe entari sallandıkça serinletir hem de wc
ihtiyacı olduğunda protokol uygulamaya gerek yok.
Siz gülün bakalım. Ama size; gülme komşuna, gelir başına demek
isterim. Çünkü bu işler parayla değil sırayla. Bugün bana yarın size. Motor
fren tutmayıp hoplatmaya başlayınca anlayacaksınız beni o zaman. Hatta adam
beni anlatmış diyeceksiniz. Ama o zaman iş işten geçmiş olacak. Ev dışında
gittiğiniz bir yerde sağa sola bakarken gözünüz bu aralarda tuvalet nerede diye
arayıp duracak. Çünkü hiç beklemediğiniz anda az sonra başınıza ekşiyecek. Demedi
demeyin. Aynen vaki olacak. Nasıl ki ihtiyarlık gelecekse bu da gelecek.
Bu işin sonu nereye mi varır? İleri boyutlara varır ise
-öyle zannediyorum- prostattan ameliyat olmaya kadar gider. Ameliyat başarılı
mı olur yoksa başarısız mı şimdiden bir şey diyemiyorum. Yine iyi huylu mu,
kötü huylu mu olur, onu da bilemem. Ama bildiğim bir şey var, prostattan
ameliyat olunca hastanede elinde idrar torbası dolaşır durursun. Dolaşa dolaşa
herhalde utanma duygusu da yok oluyor.
Nasıl beğendiniz mi ihtiyarlığı? Daha iliklerime kadar
yaşamadım ama bu ihtiyarlığı, anlatmak ve yazıya geçirmek bile zor gördüğünüz
gibi. Bir de yaşamasını düşünün bu işin. Hasılı, zor dostum zor. Bu ihtiyarlık
başa bela dense yeridir.
Yorumlar
Yorum Gönder