29 Ekim 2019 Salı

İhtiyarlık Başa Belâ -2-

Ölüm sıra takip etmiyor, vakti gelen darı bekaya göçüp gidiyor. Zaman zaman eş ve dostun cenaze merasimine katılarak defnediyoruz. Gün geçmiyor ki minarelerden ölen biri için sala verilmemiş olsun.

Başkalarını defnederken ayakta olsam da ölüm vaktimin her geçen gün biraz daha yaklaştığını hissediyorum. Çünkü vücut yavaş yavaş "Pilin bitiyor" uyarısı veriyor. Çok hastaneye giden ve ilaç kullanan biri olmasam da eskisi gibi abdest tutamıyorum. Bir zamanlar sabah abdesti ile yatsıyı kılan ben, en iyi halimde iki, bilemedin üç vakit namaz kılabiliyorum. Eskiden wc'ye gitme benim elimde iken şimdi inisiyatif benden gitti. Geldi mi gücün atıyorum tuvalete kendimi. Sabırsız mı sabırsız. Tuvalet dolu, bu arada wc yok, şu namaz vaktini de bekleyeyim demiyor. Yeter ki gelsin. Az sabır desen ne laf anlıyor ne de söz. Hoplatıyor. Böyle giderse -hiç temenni etmiyorum ama- tuvalete varmadan altıma da kaçırırım. Böyle durumlarda çocuk olmayı ne kadar arzu ederdim. Utanmaca, sıkılmaca yok. Bulduğun bir köşeye tutturuverir, rahatlarsın. Gören de ayıplamaz, hatta gülüp geçer gider. Bu yaşta aynısını ben yapsam, gören en hafifiyle “Çüş be amca! Yaşından başından utan” der. Halbuki ihtiyarlık bir nevi çocukluktur. Ne varmış yaşımda, başımda? Çocuklara gösterilen bu hoşgörü ihtiyarlara da gösterilse ne olur? Sanki kıyamet mi kopar? Hoş, ayıp karşılanmasa da yapacak değiliz elbet. Ama yapmasak da alternatif olarak bir kenarda beklese fena olmaz. Ne olur ne olmaz değil mi ya! Bu arada bir başka alternatif daha aklıma geldi. Böylesi durumlarda yanımda lazımlık falan mı taşısam diyorum ya da Arapların giyindiği gibi entari giyinmek. Bu da nereden çıktı demeyin. Bu zıkkım özellikle üşüttüğüm zamanlarda hoplatmaya başlayınca güç-bela tuvalete kendimi atıyorum. Boş kabin bulabilirsem, şükür diyorum ama pantolonun düğmesini çözmek bir mesele oluyor bu durumlarda. Halbuki üzerimde entari olsa düğme, fermuar derdi yok. Çömelip oturuyorsun. Bu Arapları bu vesileyle daha iyi anlıyorum. Hem sıcaklarda yürüdükçe entari sallandıkça serinletir hem de wc ihtiyacı olduğunda protokol uygulamaya gerek yok.

Siz gülün bakalım. Ama size; gülme komşuna, gelir başına demek isterim. Çünkü bu işler parayla değil sırayla. Bugün bana yarın size. Motor fren tutmayıp hoplatmaya başlayınca anlayacaksınız beni o zaman. Hatta adam beni anlatmış diyeceksiniz. Ama o zaman iş işten geçmiş olacak. Ev dışında gittiğiniz bir yerde sağa sola bakarken gözünüz bu aralarda tuvalet nerede diye arayıp duracak. Çünkü hiç beklemediğiniz anda az sonra başınıza ekşiyecek. Demedi demeyin. Aynen vaki olacak. Nasıl ki ihtiyarlık gelecekse bu da gelecek.

Bu işin sonu nereye mi varır? İleri boyutlara varır ise -öyle zannediyorum- prostattan ameliyat olmaya kadar gider. Ameliyat başarılı mı olur yoksa başarısız mı şimdiden bir şey diyemiyorum. Yine iyi huylu mu, kötü huylu mu olur, onu da bilemem. Ama bildiğim bir şey var, prostattan ameliyat olunca hastanede elinde idrar torbası dolaşır durursun. Dolaşa dolaşa herhalde utanma duygusu da yok oluyor.

Nasıl beğendiniz mi ihtiyarlığı? Daha iliklerime kadar yaşamadım ama bu ihtiyarlığı, anlatmak ve yazıya geçirmek bile zor gördüğünüz gibi. Bir de yaşamasını düşünün bu işin. Hasılı, zor dostum zor. Bu ihtiyarlık başa bela dense yeridir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder