Ana içeriğe atla

Attığımızı Topluyoruz ***


Simit, poğaça gibi yiyecekler adları farklı olsa da nihayetinde hepsi midemize giren ve bizi doyuran birer ekmektir. Ekmek ise bizde kutsaldır, Mushaf’la eşdeğer tutarız onu. Şimdikiler pek kullanmasa da eskiler yemin ederken "Ekmek-Mushaf çarpsın" diyerek bir konudaki haklılıklarını dile getirmeye çalışırlardı. Aslında ne ekmek ne de Kur'an insanı çarpar. Kültürümüze yerleşmiş bu şekilde. Yine Kur'an'a gösterdiğimiz saygıyı aynı şekilde ekmeğe de gösteririz. Yere Kur'an düşse üç defa öper, ardından uygun bir yere kaldırırız. Ekmek için de çoğumuz aynı şeyi yapar. Yere atılmış veya düşmüş bir ekmek gördüğümüzde çiğnenmesin denerek ekmek yerden alınır, kuşlar yesin diye bir duvarın başına konur. İster Kur'an ister ekmek olsun, bu ikisine gösterilen saygı toplumumuzda halen devam etmektedir. İkisini bir arada tutan bağ -sanırım- insanı doyuran yönleridir. Kur’an ruhun ihtiyacını giderir iken ekmek de bedenimizin/midemizin ihtiyacının gidermektedir.

Kadıköy Anadolu Lisesinin 2019-2020 öğretim yılı açılış töreninde videolara yansıyan görüntüler eyvah dedirtti bize. Okulun gediklileri 9.sınıfa yeni gelen çömez öğrencilere bir karşılama etkinliği hazırlamışlar. Yeni öğrenciler önlerinden geçerken üzerlerine simit atıyorlar. Yere atılan onlarca simit. Bu etkinlik bu okulda her yıl yapılıyormuş. Videodan izlediğimize göre her yıl yapıldığı belli. Çünkü temizlik görevlileri hazırlıklı. Kenarda görev yapmak için hazır kıta bekliyorlar. Atılan simitleri temizlemeye koyuldular hemen. Her yıl mutat olarak yapılıyormuş çünkü.

Çoğunuzun izlediği adına etkinlik denen bu videoda benim dikkatimi çeken ve garibime giden, simit atma eyleminin kenarda bekleşen görevliler tarafından garipsenmeyişi ve tepki gösterilmeyişi. “Ne yapıyorsunuz çocuklar, attığınız ekmektir” diyeni görmedim. Bence atılan simitlerden ziyade üzerinde durmamız gereken yön burası. Atılan simitleri hoş karşılamasam da, yapılanı ayıp görüp nimete nankörlük desem de lisenin eski öğrencilerine kızmıyorum. Liseli olsalar da birer çocuk onlar. Ayrıca kendilerine daha önce ne yapılmışsa onlar da yeni gelenlere yapıyorlar. Bu yapılan yanlış, başka bir etkinlik üzerinde duralım sorgulaması yapmadan gördüklerini yerine getiriyorlar. Burada kızılması gereken kesim, eğitim ve öğretim kadrosu diyebileceğimiz o okulun öğretmen ve yönetici kadrosudur. Yıllardır uygulanan bu etkinliği başka bir etkinliğe kanalize etmemişler veya edememişler. Hiçbir şey yapamasalar bile en azından üzerlerine simit atılacak olan 9.sınıfları açılış tören alanına indirmeyebilirlerdi. Demek ki ya böyle bir dertleri hiç olmadı ya da yerleşen âdeti kaldırmaya güçleri yetmedi. Görüntüleri izleyen İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü adı geçen etkinlikle ilgili soruşturma başlatmış. Başlatılan inceleme ve soruşturmadan bir şey çıkacağından değil ama en azından bundan sonraki yıllar “simit atma etkinliği” yapılmaz o okulda. Bu da sessiz kalmakla bu etkinliğin ortağı olan o okuldaki eğitim kadrosunun kulaklarına küpe olur inşallah.

Demek ki anne, baba, öğretmenler ve toplum olarak eski duyarlılığımız olan ekmeğe saygıyı biz çocuklarımıza yeterince öğretememişiz. Bizden ekmeğe saygısızlık yaptığımızı görmüş olmalılar ki onlar da bu yaptıklarının normal bir şey olduğunu sanıyorlar. Ekmeğe ya da nimete saygısızlığı biz yapmıyorsak bile çocuklarımız yapanları görüyorlar. Adına festival dedikleri nice nimetler bir etkinlik çerçevesinde dünyanın değişik yerlerinde yapılıyor ve iyi bir şeymiş gibi bunu tüm dünya izliyor. Bildiğim kadarıyla İtalya’da her yıl “portakal etkinliği” düzenlenir. Tonlarca portakal etkinlik alanına getirilerek insanlar kaptıkları portakalları birbirlerine atıyorlar. Geriye heba edilen tonlarca portakal kalıyor. Bir nimet olan portakalın atıldığını gören çocuk ha portakal ha simit…ne fark eder diye düşünmüş olmalı.

Unutmayalım ki çocuklar, bizim ileriye attığımız oklardır. Ne atmışsak onu toplarız.

***12/09/2019 tarihinde Barbaros ULU adıyla Pusula Haber gazetesinde yayımlanmıştır.





Yorumlar

  1. Bu etkinliği duyunca nasıl bir etkinlikmiş demiştim. Nimet başka şeyler gibi atılır mı? Yere düşer günahtır. Sonra yere düşen nimet nasıl yenir? Durun yapmayın nimet atılmaz diyen de mi yok? Derken Allahtan milli eğitim soruşturma açmış diyorsun sevindim. Bu kadar duyarsızlık vurdum duymazlık olur mu? Oradan geçenler şimdiye kadar hiç ses çıkarmamış mı? Bu nimettir. Allah taş atar diyen olmamış mı? Gerçekten şaşılacak iş. Habercilerde mi haber yapmamış, yoksa biz mi duymamışız hiç böylesi bir etkinlikten haberimiz bile yoktu. Yapanları da görüpte ses çıkarmayanları da kınıyorum.

    YanıtlaSil
  2. Biri çekip servis etmese önceki yıllarda da yapılan bu etkinlikten(!) kimsenin haberi olmayacak ve soruşturma da açılmayacaktı. İyi ki böyle gizli çekimler oluyor ki günahlarımız ortaya dökülüyor. Bu durumda yapılacak olan bu na izin veren ve göz yumanların o okuldan uzaklaştırılması. Pekala öğretmen ve idareciler bu simit atma etkinliğini simit ikram etmeye döndürebilirlerdi. Geldiğimiz nokta maalesef. Allah beterinden saklasın

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde