Ana içeriğe atla

70'lerin Siyah Bücürleri


1.Karasınır İlkokulu 1.veya 2.sınıfta okurken 1/A ile 1/B sınıfının toplu fotoğrafı. Öğretmen olmadığı zamanlarda çoğu zaman bu iki sınıfı birleştirirlerdi.  Bazen bu birlikte okuma haftalar, aylar sürerdi.
2.Haliyle sıralara üçer kişi otururduk.
3.Yanlış saymadıysam fotoğrafta öğretmen hariç 67 kişi var.
4.Resimdeki öğretmen A şubesinin öğretmeni Kıymet Hanım olmalı.
5.Resmin altında yazılan 1972 tarihi muhtemelen doğru değil. (Şayet sadece fotoğraf çekimi için bir araya gelmemişsek) Resim 1974-1975 yılına ait olmalı. Çünkü A ve B şubeleri 4.ve 5.sınıfta sık sık aynı sınıfta ders işlerdi. 
6.Sınıf birleştiğinde benim şubem olan B sınıfı A şubesine giderdi. Çünkü ilk üçte okuduğum Mustafa Varel öğretmenimiz nakil gittikten sonra bize gecikmeli olarak 4.sınıfta Hacer öğretmen, 5.sınıfta Ramazan Kızıldağ girmişti.
7.Çoğu arkadaşımın simasını unutmuşum, çoğu ile nice yıldır görüşme imkanım olmadı.
8.Sağdan sola oturanlardan üçüncü sıradaki Sefer Akmaz'ın arkasında oturan kişi benim resmim. Nerede bu turuncu kafa demeyin. Resim siyah beyaz olduğu için alametifarikam tam belli değil. 
9.Resimde beni 67 kişi içerisinde farklı kılan bir özelliğimi daha gördüm. Bu özellik benim dışında iki, üç kişide de var: Gömleğin yakasını yakalığın üzerine çıkarmışız. Muhtemelen beyaz yakalık kirlenmesin diye.(Ne diyeyim? Olacak çocuk, ta o zamandan belli imiş(!) Annemize fazla iş çıkarmamışız.)
10.İlk defa gördüğüm bu resimden bizden bir üst sınıfta okuyan Fazlı Şeker arkadaşımızdan whatsapp aracılığıyla haberdar oldum. Kendisine buradan teşekkür ediyorum.
11.Bu resimde olanların çoğu elan dede olmalı. Vefat edip aramızdan ayrılanlar da var. Allah onlara rahmet eylesin.
12.Resim nereden bakarsanız 47 yıllık bir resim. Yarım asrı devirmeye ne kalmış şurada.
13.Resimdeki tüm arkadaşlara selamlar buradan. Allah hepsine sağlıklı ve bereketli ömürler versin.
14.Bu arada dün okuduğumuz okulun yanından geçtim. Yerinde yeller esiyordu. Zaten bizden sonra orada okuyan kalmamış, okul yukarıya taşınmıştı. O okulun ceremesini biz ve bizden öncekiler çekti.

Fotoğraftan çıkarabildiklerim: 

Sağdan sola oturan erkekler 
1.Mehmet Bulduk 
2.Mustafa Bağcı
3.Sefer Akmaz
4.Mehmet Arıcı 
5.Mehmet Ali Çakır
6.Osman Karagöz
7.Devriş Akar
8.Hayati Demirci
9.Ali Akar
10.Mustafa Gezici 
11.Memiş Bağcı
12.Halil Bakırcı 
13.Osman Bahçıvan
14.Mustafa Kestane
15.Ahmet Öksüz

Orta sırada oturan erkekler (Sağdan sola)
1.Ramazan Dolapçı 
2.Bahattin Durucu
3.Ramazan Yüce
4.Fahri Yazıcı
5.Kamil Karagöz
6.Mehmet Çakır
7.Mehmet Şirin 
8.Şaban Şevik 
9.Ali Coşkun
10.Ali Özçelik
11.Mustafa Kesik
12.Veysel Arslan
13.Mustafa Kesik
14.Veysel Arslan
15.Turgut Kahraman
En arka sağdan sola erkekler
1.Ömer Dolapçı 
2.Hüseyin Doğan
3.Mehmet Ali Özdemir
4.Battal Sümbül
5.Naim Dereli
6.Mehmet Dolapçı 
7.Mustafa Demirci
8.Doğan Çelik
9.Hakkı Sürücü
10.Mustafa Satıcı
11.Musa kazım Özcan
12.Şaban Avcı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde