Ana içeriğe atla

Göbek Gösterme Furyası ***


Öyle bir ülkede, öyle bir devirde, öyle hızlı değişim yaşıyoruz ki on yıl önce vefat eden mezarından kalkıp gelse yabancı bir yere geldim sanır. Günümüzde değişen devirle birlikte giyim kuşamlarımız da değişiyor. Erkeklerin dünü ve bugünü arasında pek fark yok. Kadın ve kızlarımızın, adına moda dedikleri bu rüzgara -kadınların dışında- yetişebilene aşk olsun. Bu rüzgar esmeye devam ettiği müddetçe birçok meslek kaybolsa da herhalde kaybolmayan tek meslek kadınlar üzerine çalışan stilistler olur.

Modada renk ve desenin, dar, ince veya bol giyinmenin, yırtık ve vücut hatlarını gösteren elbiselerin ötesine geçtik artık. Tüm çaba ve sarf edilen efor kadınları nasıl giyindiririz, daha doğrusu kadın ve kızları neresinden, nasıl soyarız üzerine kurulu. 

Önce etek deyip bacaklarını, ardından göğüs üstünü, sonra omuzlarını, daha sonra bele kadar sırtlarını açtık. Baş zaten açık… Şimdi de göbeklerini meydana çıkardık. Biraz vücut yapısına güvenen, göbeğini açıyor. Böyle giderse sahil kenarında ve denize girmek için giyilen bikinili giyimler sokak ve caddelerimize sirayet ederse hiç şaşırmayacağım. Kız ve kadınlarımızda bu giyme ve modaya uyma furyası olduğu müddetçe daha neler göreceğiz neler! Modacıları tebrik etmek lazım burada. Ne sürüyorlarsa alıcısı var, hiçbir ürünleri ellerinde kalmıyor.

Cin şişeden çıktı artık. Bir daha şişeye girmez. O, bu, şu, başkası ne dermiş; kimsenin özellikle kadın ve kızlarımızın öyle bir sorunu yok artık. Çünkü baskın kültür öyle emrediyor ve "Ne varmış kıyafetimde? Herkes öyle giyiniyor" denip yarışırcasına giyiniliyor. Giyiniliyor diyorum, tamamen dil alışkanlığı. Soyunuyoruz artık. 

Elbise demeye bin şahit dediğimiz giyimler kısalıp küçüldükçe fiyatlar da düşse eh devir tasarruf dönemi, kızlarımız aile bütçesine katkıda bulunuyorlar, hatta giderekten giyime para vermeyecekler diyeceğim. Fakat fiyatlarda bir düşme olmadığı gibi yukarıya doğru bir çıkış söz konusu.

Durum aynen anlatmaya çalıştığım gibi değil mi? İnanın eksiği var, fazlası yok, abartı zaten yok anlattıklarımda. Bu komedi, bu savrulma nerede durur? Bilinmez.

Kadınlar üzerine yazmak zordur, bilirim. Karşılığında "Sapık mısın sen, gözün bizim vücudumuzda ve göbeğimizde mi" deyip bir araba laf işitmek de var. Kendileri bilir. Niyetim ahlak polisliği falan değil. Herkes kendi hayatını yaşar amma velâkin bu gidişat, iyi bir gidişat değil; bilsinler, hepimiz bilelim.

Hani diyorum, hazır kadın ve kızların göbeği açılmışken benim neyim eksik diyerek onlara gıpta edip ben de göbeğimi açsam mı diyorum. Off! Göbek sorun... En iyisi zayıflayayım. Göbeğimi eritip çıta gibi olayım. Bu arada ar damarımı da çatlatayım, olur biter. Sonra göbek görün siz... Bekleyin ve beni izlemeye devam edin.

***22/08/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde