Ana içeriğe atla

Öğretmenlik ve Fahişelik *


Milli Eğitim Bakanı 2019-2020 öğretim yılından itibaren öğrenciler kasım ve nisan aylarında birer hafta tatil yapacaklar açıklaması yapınca Ekşi Sözlükte biri öğretmenleri fahişeye benzeten bir açıklama yapmış. Yapılan açıklama, bir açıklamadan ziyade  açıklayan kişinin bilinçaltındaki herzeyi yumurtlama şeklinde olmuş. Güya aklınca mantık yürütmüş: Fahişeler yatarak para kazanıyor, öğretmenler de bol tatil yapıp yatarak para kazanıyorlar. Akıl ve mantığını yiyeyim senin.

Sayın Bakan'ın ara tatil açıklamasının uygulaması ile önümüzdeki yıl tanışacağız. Belirtilen tatillerde öğrenciler tatil yaparken öğretmenler de tatil yapacak mı? Bunu uygulamada göreceğiz. Farz edelim ki öğretmenler bu ara tatillerde öğrencilerle birlikte tatil yapacaklar. Bu tatilde öğretmen ve öğrencilere ilave bir tatil yok. Kasım ve nisan aylarında verilecek birer haftalık toplamda iki haftalık tatilin bir haftası haziran ayına, diğeri de eylül ayına ekleniyor. Yani eğitim ve öğretim yılı yine 180 iş günü.

Anladığım kadarıyla öğretmenleri fahişeye benzeten bu aklı evvel, fahişenin bedenini satarak para kazandığını göz ardı ediyor. Öğretmen ise alın terleterek, bilgisini satarak, bilgisini öğrencisine öğreterek para kazanıyor. Demek ki öğretmenler bundan sonra bu tipleri göz önünde bulundurarak okullarda fahişe ile öğretmen arasındaki farkı da öğretmesi gerekiyor. 

Eğer bu aklı evvelin karın ağrısı öğretmenlerin fazla tatil yapması ise yine bu eblehe biri, öğretmenler tatil kararını kendisi vermiyor demeli. Mantık hatası yapan bu kişi bilmeli ki öğretmenlerin tatilini Meclis, kanunla belirliyor. Eğer bu kişi öğretmenlerin tatiline kafayı takmışsa bunu Meclise taşımalı ve uzun tatili kısaltmak için girişimde bulunmalı. Çünkü tatilin muhatabı öğretmenler değil. Adam, mantık özürlü olunca kime çatacağını da bilmiyor. Eğer illa birine çatacaksa sorumlulara çatsın. Tavsiyem cami duvarına işememesi. 

Anladığım kadarıyla bu kişi bir hazımsızlık sorunu yaşıyor. Bu sendrom kendisini fazla götürmez. Yazık eder kendisine. Belki de öğretmen olmak istedi, olamadı. Şimdi egosunu tatmin etmeye çalışıyor. Bu kişi, tatil üzerinden öğretmenlere vurmak istiyorsa bu ülkede öğretmenlerden daha fazla tatil yapan kesim var. Görmek ister ve gücü yeterse Meclisin tatiline bir göz atsın. Meclisin ne zaman açılacağı, ne zaman  kapanacağı kanunla belli olmasına rağmen bir bakmışsın ki tatile girmiş. Seçim öncesi tatil, seçim sonrası tatil vs. 

Hasılı öğretmenler kendi tatilini bilir, kimsenin tatiliyle uğraşmaz, dert edinmez. Bu kişinin de aklın varsa boş versin başkasının tatilini, kendi elleriyle oluşturduğu hayatını yaşamaya devam etsin. Yaşarken de ekşi ekşi yazmasın. Çünkü ekşiyerek yazması etrafını ekşi  ekşi kokutur. 

*12/06/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde