Ana içeriğe atla

Aynı Namazda Hem İmam Hem de Cemaat Olmak

Teneffüs arasında ikindi namazımı kılmak için okul mescidine gittim. Başına takkesini giymiş altıncı sınıf bir öğrenci içeride namaza durmak üzereydi. Zaman zaman görürüm bu çocuğu namaz kılarken kah öğle namazında kah ikindi namazında. Duruşu ve görüntüsü itibariyle yaşından büyük bir olgunluğa sahip bir öğrenci. Arkadaşları çıkış ziliyle birlikte soluğu bahçede alırken bu çocuk kendini camiye atıyor. Namazını da öyle alelacele kılan biri değil, aheste aheste kılıyor. Dersine girmiyorum ama hoşuma gidiyor bu çocuk. Her karşılaştığımda da selam verir, hal-hatır sorar. Atasına rahmet! İnşallah bu samimiyeti aynen devam eder ve sayıları da artar.

Çocuğa cemaat olalım mı dedim. Olur dedi. İmam olur musun dedim. Olurum ama siz kıldırın dedi. Namaz kıldırmayı biliyor musun dedim. Bilirim dedi. Geç o zaman dedim. Kamet yapmaya başladım. Sağına saf tuttum. 

İftitah tekbirini aldı. Ben de ona uydum. Sübhaneke duasının ardından Fatiha süresini seslice okumaya başladı. Heyecandan olsa gerek dedim. Ama baktım okumaya devam ediyor. Ne yapayım ne edeyim derken en iyisi uyarayım dedim ve sübhanellah dedim. Bu sefer Fatiha okumayı bıraktı, sübhanekallahümme ve bihamdik diyerek sübhaneke duasını okumaya başladı. Uyardığıma da pişman oldum. Keşke hiç sübhanallah demeden ikindi namazını sesli kıldırmaya devam etseydi dedim içten içe. Sonunda iyi mi yaptım yoksa kötümü bilmiyorum, namazımı bozarak istersen ben kıldırayım dedim. Olur dedi. Yer değiştirdik. Bu sefer o cemaat ben imam oldum. 

Namazı bitirdikten sonra Allah kabul etsin. Sanırım heyecandan olsa gerek, öğle ve ikindi namazları imam içinden okur, öyle değil mi dedim. Evet öğretmenim dedi. Çıkıp giderken Erhan öğretmenime selam söyle, benim adım Şükrü dedi. Aleyküm selam dedim, ayakkabılarımı giyerek öğretmenler odasına geçtim. Erhan öğretmene "Şükrü'nün selamı var dedim. Öğretmen selamını aldı ve o öğrencinin annesi geçen yıl vefat etti dedi. Öyle mi? Demek bu çocuk anneden mahrum, öksüz bir çocuk desene dedim. Çocuğa bir kat daha sevgim arttı. Allah anne ve babasından razı olsun. İleride vatana ve millete faydalı olacak, yaşantısıyla örnek böyle bir çocuk yetiştirdikleri için anne ve babayı tebrik ediyorum. Annesine de Rabbim merhametiyle muamele etsin. Bu yaşta bu olgunluk ve anne yokluğunu metanetle karşılayan bu çocuğa helsl olsun. 

Benim için bu anekdot güzel bir anı oldu. Bu vesileyle kıldığım ikindi namazında hem imam hem de cemaat oldum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde