Ana içeriğe atla

Kıssadan Hisse

"1940’lı yılların ortasında Adana Demirspor su topu takımı kurar.
Takımın başına da Muharrem Gülergin getirilir.
Ama problem şu ki Adana’da nizami havuz bir tanedir ve onda da pek sıra gelmez zengin çocuklarından.
Muharrem hiç gocunmaz, DSİ kanallarında çalıştırır Adana’nın gençlerini.
Kendi de zaten 20 yaşında var veya yok.
Demirsporlu gençler kanala su verildikçe çalışarak önce Çukurova şampiyonu olurlar.
Sonra İstanbul Moda Havuzunda Türkiye finallerine katılırlar.
İstanbul’da kalacak yer bulamayan Adanalı Gençler otobüste yatmakta, maç günü havuza girip rakiplerini yenmektedirler.
Sonunda finale kadar gelirler. Üstelik antrenörlük ve kaptanlık yapan Muharrem’in parmağı da kırılmıştır.
Rakibi 7-6 yenerler ama her biri kendi arabası ile gelen yalı çocukları, ilk defa doğru düzgün havuz gören, otobüste yatan Adanalılara yenilmeyi yediremez kendilerine.
Başlarlar itiraza:
“Efendim top beş gram normalden ağır.”
“Adanalıların kaptanı eli sargılı oynadı.”
"Üstelik anne-babaları da kalantor." şeklinde bin bir itiraz.
Hakemler şaşkın halde beklerken Muharrem Gülergin bu kadar tantanaya dayanamaz, elindeki sargıyı çıkarır ve Demirspor tarihine geçen o cümleyi söyler:
“Tamam lan! Girin suya! Baştan Oynuyoruz.”
Maç tekrardan oynanır ve Demirspor bu kez 12-0 kazanır.
Demirspor ondan sonraki 16 sezon boyunca üst üste Türkiye Şampiyonluğunu kazanarak “Yenilmez Armada” unvanını alır. (Dr. Nihat Korkut Baysal, Keyifhane)

Olmuş bu olayı okuduk. Şimdi bu kıssadan hisse çıkaralım.
Bir yarışta;
Yarış eşit şartlarda yapılmalı. Yarış adil olmalı. Yarış bir kimse, grup lehinde veya aleyhinde olmamalı. Yarışan taraflardan biri küçümsenmemeli.
Yarış sonuçlarında galip olur, mağlup olur.  Çünkü yarışın doğasında bu vardır.
Yenildiğin zaman rakibini tebrik edeceksin.
Yarış sonuçlarına itiraz yapılır ama itiraz makul seviyede ve anlaşılabilir olmalı. Çünkü bir haksızlık varsa giderilecektir. İş mızıkçılık seviyesine götürülmemeli.
İtiraz sonucu beklenir. Ayrıca baskı yapılmaz. İtiraz sonucuna katlanılır.
İşi tadında bırakmaz, maç yenilenirse rakibini bileyebilirsin. Sonunda maçı rakibine daha büyük bir farkla kaybedebilirsin.
Yenilenen maç dolayısıyla rakibini iyice büyütebilir, rakibini bir daha elini bükemez nokta getirebilir ve bir daha kolay kolay galibiyet yüzü göremeyebilirsin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde